Bunun neresi jest?..
Yine enteresan bir meseleye şahit olduk.. Durum şu; Hükümet, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda bugün Almanya ile yarı final maçına çıkacak olan Türk Milli Futbol Takımımıza kelimenin tam anlamıyla jest (!) yapmış..
Neymiş o jest?.. Milliler, Almanya’yı yenip finale çıkmaları halinde “devlet sporcusu” ünvanı alacaklar ve ömür boyu devletten “şeref aylığı” adı altında maaş alabilecekler.. Ayrıca uluslararası düzeyde üstün başarı kazanan sporcuların kendilerine ve ölümleri halinde aile fertlerine aylık bağlanmasını öngören kanun tasarısının yasalaşması da an meselesi.. Kimbilir, sizler bu yazıyı okurken kanun çıkartılmış olacak..
Başarı tabiî ki ödüllendirilir.. ödüllendirilmeli de!.. Ama aşırıya kaçmadan.. Abartmadan!.. Soruyorum; Allah aşkına, bunun neresi jest?.. Elbetteki Millilerimizin aldığı başarılı neticelerden millet olarak keyif alıyoruz.. Ve de onların yaşattıkları gururu milletimiz unutmaz.. 0nlara dualarını her zaman yollar ve yolluyorlar da.. Son dakika golleriyle alınan galibiyetlerde sadece futbolcuların mı payı var zannediyorsunuz?.. Kimbilir hangi ağzı dualı kişinin yürekten yakarışı karşılık buldu ki, netice buralara kadar geldi..
Hükümetlerin görevi sosyal devleti tesis etmektir.. Kişiler arasında uçurumlar meydana getirmek değildir.. Vatandaşların bir kısmı ekonomik anlamda adeta “alçak sürünme” yaparken, finale kalması muhtemel Milli Takım futbolcularına, yetmedi onların anasına, babasına, çoluğuna, çocuğuna, aylık bağlamak, kusura bakmayın ama kimsenin sempatisini kazanmaz..
Ve bu işlere vesile olanları da gün gelir siyaset arenasında hırpalar..
Bu millet, 1960 darbesinden sonra icad edilen Tabii Senatörler’den az çekmedi.. Yıllarca onları besledi.. Şimdi de ömür boyu “ballı kaymaklı” tarife.. Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümet üyeleri, emeklilerin durumunu iyileştirsinler.. Garibanları mutlu etsinler.. İşçiye memura biraz daha dikkat etsinler.. Ve de lütfen bıraksınlar bu tür popülist yaklaşımları..
Futbolcunun, teknik heyetin, tuzu kuru.. çocukların iç çamaşırları bile marka... Hiç birisi jipten aşağı arabaya binmiyor.. 0nların hiçbirisi “himmete muhtaç bir dede” değil ki..
Böylece bu meseleye reddiyemizi verdikten sonra gelelim bu geceki “olmak ya da olmamak” maçına..
Açık konuşmak gerekirse işimiz kolay değil.. Sakatı, cezalısı toplam 8-9 kişi eksiğimiz var.. Sahaya çıkartabileceğin futbolcu sayısı 14.. Hadi, diyelim ki, Emre Belözoğlu ve Tümer de iyileşti.. 0ldu 16.. Karşıdaki takım Almanya.. Ne çek Cumhuriyeti’ne benzer, ne İsviçre’ye, ne de Hırvatistan’a!.. Kalbimiz Türkiye diyor, ancak mantığmız Almanya maçının çok zor geçeceğini söylüyor..
Peki, bu kadar sakat ve cezalıdan sonra Fatih Terim nasıl bir takım çıkartmalı?.. Biraz da ona kafa yoralım..
Ben teknik direktör değilim, yani diplomam yok, fakat bir teknik direktör kadar da teknikten-taktikten anlarım..
Bir takım yaptım.. Kafama göre.. Bakalım ne diyeceksiniz?..
Kaleye Rüştü’yü koydum..
Geri dörtlüde şu isimler var.. Sabri, Gökhan Zan, Mehmet Topal, Hakan Balta.
Bu dörtlünün önüne 2 tane ön libero olmalı..
Aurelio ve Ayhan..
Bunların önüne ise 3’lü bir blok..
Hamit, Gökdeniz ve Uğur Boral..
Tek forvet ise Semih..
Kazım, Mevlüt ve kaleci Tolga yedek..
Bu çocuklar ilerleyen dakikalarda oyuna girerlerse şayet, kulübede sadece Fatih Terim ve teknik heyeti kalacak..
Hayırlısı olsun.. önceki yazımda da belirttim.. Kazanmaları kaymaklı kadayıf olur.. Ancak yenilmeleri halinde de onların alınlarından öptük zaten..
Canları sağolsun, der geçeriz..