Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Bunlar mı Sırrı Süreyya’nın seçmenleri?

Bunlar mı Sırrı Süreyya’nın seçmenleri?

İstanbul’un göbeğinde, 18 Mart’ta yaşanan vandallığı gördünüz... O vahşet, bu ülkede yaşanan ilk vahşet değildi.

Geçen senelerde de benzeri vahşet yaşanmıştı. Aksaray’da “sivil itaatsizlik” teröründeki saldırganlık hafızalardadır. 1 Mayıs gösterilerinde, çiçeklere bile saldıranları unutmamışsınızdır.

GSM araçlarının yakılmasını, içiniz ezilerek seyretmişsinizdir.

Sözde ideolojik bir dava güdüyorlar ama yaptıkları düpedüz vahşet.

Postaneden, bankalardan, dükkanlardan, mağazalardan, belediye otobüslerinden ve araçlardan ne istersin birader!?... Hele otobüs duraklarıyla, banklarla, ağaçlarla, çiçeklerle nasıl bir ideolojik kavgan olur!?...

Bu nasıl bir hınçtır!?... Bu nasıl bir öfke, bir kin, bir nefret, bir vahşettir!?...

Bu vahşilerin durumunu, Max Scheler, Hınç adlı kitabında şöyle tarif ediyor: “...ressentiment (hınç, öfke, kin N. A.) insanının zihni, haset, karalama dürtüsü, kötü niyet ve gizli kindarlıkla doludur.”

“İntikam”ı “belirli bir nesneye yönelik öç alma” olarak tarif eden Scheler, intikam alındığında, geçici tatmine ulaşıldığını ama “hınç”ın, yönsüz ve her an ortaya çıkacak olan bir duygu olarak açıklar.

İlkel vahşilerin her şeyi bahane ederek, hedefsiz saldırıları, anlık intikam tatmini bile yaratmadan devamlılık gösteren bir çılgınlık hâlidir.

Bütün beşerî özelliklerini yitirmiş, zerre miskal insanlık izi kalmamış; sadece dış görünüşü insana benzeyen saldırganları görüyorsunuz ekranlarda.

Saldırıların bireysel birer tepki olmadığını görüyorsunuz. Toplumsallaşmış bir vandallıktır yaşananlar. Varoşların lumpenliği, periferinin hıncıdır gördüklerimiz. Sahip olunamayanı yok etme, her şeyi ilkel bir hınca hapsetme, hayatı ancak nefretle anlamlandırma psikolojisidir bu.

Büyük şenliklerle ve bayram havasında kutlanan nevruzu kana bulamak dünyanın neresinde görülmüş!?...

Bu vahşileri asla türdeşim olarak görmüyorum!...

Sırrı Süreyya’nın seçmenleri bunlar mı?

Konuştuğu zaman insanlığı, insanî zenginliği, hümanizmi dilinden düşürmeyen; laflarına baksan merhamet patlamasına uğrayacağınız Sırrı Süreyya’nın seçmenleri bu vandallar mı?

Kürtlere yapılan zulümler karşısında, ikide bir kafasının tası atıp, afili cümlelerle retorik yapan Sırrı Süreyya, bunların oyuyla mı milletvekili oldu? Ağzını açtı mı ortalığa “sanatkâr duyarlılığı” yayan Sırrı Süreyya, bunlara güvenerek mi siyaset yapıyor? Sırrı Süreyya bu vahşilerin mi temsilcisi?... Bu vahşiler, bu yaptıklarıyla Sırrı Süreyya’ya güç verdiklerini mi zannediyorlar? Sırrı Süreyya, gücünü bunlardan mı alıyor?

Yok!... Olamaz!...

Bu vahşiler, ne Sırrı Süreyya’nın seçmeni olabilirler ne de Kürt!... Ahmed-i Hânî’nin, Mele Cizirî’nin Fekiye Teyran’ın torunu Kürtler değil bunlar... İnsan bile değil bu vahşiler!

Ve bu vahşilerin yöntemiyle, Kürtler gittikçe daha çok “öteki”leştiriliyor.

Ahmed-i Hânî’nin, Mele Cizirî’nin, Fekiye Teyran’ın torunlarını bağrıma basarım ama bu vahşiler benim türdeşim olamaz.




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi