Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Zaman mı bizi yaşlandırıyor, biz mi zamanı?

Zaman mı bizi yaşlandırıyor, biz mi zamanı?

Eurocities tarafından düzenlenen "Avrupa Şehirlerinde Yaşlılık" konulu forumun davetlisi olarak Brüksel'e gittik.

Vaktimizin büyük bir kısmını, sokaktaki yaşlıların durumunu gözlemleyerek geçirmeyi tercih ettik.

Sokakta, lokantada, kafede, parkta...

Nüfusun çoğunluğunu yaşlılar oluştursa da arada gözümüze gençler de ilişiyordu.

"Biz sizinle ilgilenmiyoruz, konumuz sadece yaşlılar" diyemezdik elbette.

* * *

Orta Çağ'da Kuzey Avrupa'nın en büyük ve en zengin şehirlerinden biri olan Gent'e ve Brüj'e de uğradık.

Maksat gözlem yapmak.

İki satırlık bilgi öğrenmek için, görev aşkıyla ne zahmetlere katlanıyoruz, varın hesap edin.

Gent 250 binden az nüfusuyla Flaman bölgesinin en büyük şehri.

Brüj ise içinde teknelerin ve kuğuların dolaştığı kanalları ve tarihî yapılarıyla meşhur.

Öyle ki 12. Yüzyıl'dan kalma binalar hâlâ ayakta.

Belçika dükkânlarında satılan ürünler arasında çikolata ve rahibe işi denilen danteller başta geliyor.

Yolunuz oraya düşerse, Napolyon'un yenildiği Waterloo meydanını da görmelisiniz.

Savaşın olduğu yerde bir yığma tepe oluşturmuşlar ve zirveye aslan heykeli kondurmuşlar.

* * *

Havaalanında bindiğimiz taksinin şoförü Emirdağlı'ydı. Süleyman Efendi cemaatinden.

Yirmi yılı aşkın süredir taksicilik yapmaktaymış. "Navigasyon çıktı, bildiğimiz yolları unuttuk" diye yakındı.

Gent ve Brüj'e giderken ise bilinçlenmesini tamamlamış bir Kürt milliyetçisiydi şoförümüz.

Öcalan'a danışman olacak seviyeye ulaşmış; gözünde herkes faşist.

Brüksel'den hızlı trenle Paris'e geçtik.

Dünyanın en çok turist çeken şehri, bizi de hızlı bir şekilde kendine çekti.

Tarihî binaların korunmuş olması ve yeni binaların dış kısımda yükselmesi, geniş caddeler, gösterişli meydanlar, adım başı karşımıza çıkan kafeler, meşhur Eyfel hepsi etkileyici tamam...

Fakat dümdüz alana kurulmuş şehirler bende bir süre sonra sıkıntıya yol açıyor.

İnsan bir tepeye çıkıp şehri seyretmek istemez mi?

İstese de Eyfel'den başka çıkılacak yükselti yok.

* * *

Karnımızı doyurmak için hangi mekâna gitsek, mecburiyet varmış gibi, orada bir Türk, bir Cezayirli ve bir de tercihlerine karışılmasını istemeyen garsonla karşılaşmak ilginç geldi.

Paris'ten ayrılırken otele çağrılan taksici de dilimizi gayet güzel konuşuyordu.

Nereli olduğunu sorduk, Lübnanlı imiş.

Orada doğmuş büyümüş, sonra Fransa'ya göçmüş.

Türkçe'yi nereden öğrendiğini sorduk.

"Ben Ermeni'yim" dedi.

Sarkozi'yi mi yoksa diğerlerini mi desteklediğini merak edince "Hepsini koy bir sepete, Sen nehrine at gitsin" demez mi?

* * *

Belçika'da ve Fransa'da yaşlıların fazla, gençlerin az, hamilelerin ise çok az olduğunu gayet net şekilde söyleyebiliriz.

Biz de bu geziden dört gün yaşlanmış olarak döndük grup halinde.

Orada çekilen fotoğraflarımız olduğu gibi kalacak, biz yaşlanmaya devam edeceğiz.

Dorian Gray'in portresi gibi olmayacak çok şükür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi