Müslüman olmak; Müslümanca düşünmeye yeterli midir?
“Müslüman olan Müslümanca düşünür” yargısı, modern bir yanılgıdır. Öyle olması icab etse de işin hakikati hiç de sanıldığı gibi değildir. Bunu anlamak için İslâm dışı düşünce ekollerinin dayandığı fikrî arkaplanı, değerler sistemini bilmek ve bunun Müslümanlar arasındaki tezâhürlerine bakmak yeter.
Müslümanlar adına düşünen, onlar adına siyaset üreten birçok kişiye yaptıkları açılımların referans kaynakları ve yöntemleri sorulduğunda, kimliklerinin Müslüman olmasının bu soruyu veya kaygıyı anlamsız kıldığını, ortaya koydukları açılımların da Müslüman olmalarının bir gereği olarak İslâmî olacağını savunuyorlar.
Biz biliyoruz ki, özellikle de eğitimli Müslümanların zihin kodlarını daha çok seküler dünya görüşünün verileri ve onun dayandığı seküler yöntemler oluşturur. Bu, alınan modern eğitimin kaçınılmaz bir sonucudur. Müslüman olmak otomatikman modern eğitimin inşa ettiği kendine has akıldan âzade olmayı gerektirmez.
Hatırı sayılır ölçüde modern önyargıları içselleştirmiş olmasından modern olanın içine hapsetmektedir kendisini, özgür düşünme adına. Bu yüzden meşruiyet sorunu, ne üretilen açılımların sağına soluna birkaç âyet ve hadis konuşlandırmakla ne de direkt Müslüman kimliğe vurgu yapmakla aşılamayacak kadar öze ilişkin bir sorundur.
Bir defasında ilginç ve merkezî kriterlere aykırı görüşler serdeden bir dostuma; “Bu söylediklerin İslâm bilgi sisteminden onay alabilir mi?” demiştim de, bana; “Söylediklerimin İslâmî olması için illâ da İslâmî nasslara, fıkhî kâidelere vurgu yapmam gerekmiyor” demişti. Hem de “Müslüman olmam Müslümanca düşünmemin teminatıdır” diye de ekleyerek.
Doğrusunu söylemek gerekirse ben de ehil olmayan ve her söylediği şeyi zorlama tevillerle nasslara söyletmeye çalışan insanları onaylamıyorum.
Ancak İslâm adına söylenenlere ortada bir itiraz varsa eğer, meseleyi yine İslâm’ın meşru bilgi kaynaklarına dayanarak izah etmek de iddia sahibine düşmez mi? Aksi takdirde her insan dilediğini İslâm adına söyleyebilecektir.
İslâmî ilimlerde ehil kişilerin Müslümanlar adına siyasi, iktisadi ve ekonomik açılımların geliştirildiği faaliyetlerden özellikle uzak tutulduğunu, onlara danışılmadığını gözlemliyorum. Çok az sayıda ehil insanın bu süreçlere davet edilmesini de onların aykırı şeyler söylemeyeceklerine olan kanaatle ilgili olduğunu sanıyorum.
Bir anlamda İslâm içi çok sesliliğe tahammül edilmiyor da denebilir.
Herkesin âlim olmasına imkân olmadığına göre uzman olmayanların uzmanlara danışması işin doğası gereği değil midir?
Hani berika-i hakikat müsademe-i efkardan çıkardı!
Farklı düşünen ilim adamları bu süreçlerden uzak tutulursa bu nasıl olacak?
Düşünme, siyaset üretme faaliyetlerinde nasslar karşısında kendisini kayıtsız görmenin, Müslüman olmanın bu hususta yeteceğini sanmanın, derinden ve sessizce sekülerleşmenin bir alâmeti olduğunu düşünüyorum.
Dinî metinler zihinlerde ulaşılamayacak en ücra köşelere özenle yerleştiriliyor. Bu nassların akletme merkezine ışık düşürmesine müsaade edilmiyor.
Nassların modern zemine, reel politiğe hitap etmesi İslâm’ı çirkin olan dünyevîlikten korumak adına engelleniyor. Aşkın olan kirlenmesin diye sekülerliğe kılıf giydiriliyor. Nasslardan bağımsız düşünmek özgün düşünce olarak algılınıyor.
Aklın (tabi ki modern akıl) kutsandığı bu zeminde nassların açık anlamları değil, zâhiri anlama uzak olsa da “vehmedilen ruhları” esas alınarak sekülerizme doğru yön belirleniyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.