İran’dan hüccet getirmek!
Dün yazdık: “Turancılar İrancı oldu” diye!
Bunlar 1980’lerde bütün Müslümanları “İrancı” diye yaftalayanlardı. Hatta “tahkir edenler” demek daha doğrudur!
Dindarlar, Müslümanlar, çok azı müstesna hiç bir zaman “İrancı” olmadılar. İran’da Batı destekli zorba bir rejimin yıkılmasını ibretle seyrettiler.
Türkiye’de Batı destekli yönetimler altında yaşamış, kendi vatanında parya muamelesine maruz bırakılmış insanımız İran’ın ibret verici durumunu gördü. Dinin, dindarın bir rejimin devrilmesindeki rolünü kayda geçirdi.
İran inkılâbının şii ve milli-İrancı yönlerine şahit oldukça da, ilgisini azalttı. Türkiye’de bir dindar şöyle düşünür: “Batı karşısında İran’ı desteklemeliyiz. Fakat sürdürdüğü dış politika Türkiye’yi bütün İslâm dünyasını tatmin edecek genişlikte değilse, arkasında durmamalıyız.”
İranla hissî yakınlığımızın bir çok sebebi var. En önemlisi, dilimize en yakın Türk lehçesi ile konuşan milyonlarca kişi İran’da yaşıyor. Örf, adet kültür hayli benziyor.
Fakat Türkler ve Farslar, İran ve Türkiye tarih boyunca çatıştı. Elbette şimdi bir çatışma istenmez, fakat tarihî-kültürel kodlar da zihinden silinmez.
İran’ın kendi millî devletini yaşatma ve yüceltme iradesi, Türkiye’nin aleyhine bir şekil alırsa, elbette buna karşı takınılacak tutum bellidir. Normal vatanseverlik, tabiî “milliyetçilik” budur.
Böyle düşünen insanlar durup dururken kendilerine “milliyetçi” filan da demezler.
Ama kendilerini milliyetçilik şampiyonu ilan edenler, İran safında Türkiye’nin aleyhine olmadık hezeyanlar saçabilirler!
Nitekim, böyle oldu.
İranla nükleer müzakereler’in İstanbul’da yapılması mukarrerdi. Başbakanımız, İran başı/başları ile görüştü. Pek problem görünmüyordu. Fakat bir hazımsızlık olduğu ortaya çıkınca, Başbakan “İran dürüst değil” dedi. Sonra İran’ın başı değil de, bilmem neresi mesabesinde bir zat yumurtladı: “Asıl Erdoğan dürüst değil.”
Hemen “milliyetçi” basın atladı. Türk ağzı ile İran nanesini çiğnemeye başladı. Bu sırada bir hayli kına sarfiyatı da yapılmış olmalı!
İran bu! On kere düşüneceksin.
Takîyyenin kitabını yazmış bir kültür!
“Dürüstlük” ve “takîyye” bir arada bulunabilir mi?
Şimdi… Gelelim bamyanın faziletlerine…
Dünkü haber: Nükleer müzakerelerin Şam veya Bağdat’ta yapılmasını isteyen İran’ın resmi ajansı çark haberini yaydı: “Müzakereler İstanbul’da yapılacak!”
Haydi bakalım İran’ın bilmem ne başkanına güvenerek manşet atan “milliyetçi”ler, ne yapacaksınız?
Bakın dün onun ağzından ne yazdılar:
“Ankara, bir nevî emperyalizmin taşeronu ve aracı haline gelmiştir. Erdoğan ve Türkiye’deki karar vericiler, dikta edileni yapıyor”.
Bunlar hem de Türkçe özürlü! “Dikte” ile “dikta”yı ayırdedemiyorlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.