Turgut Özal neden ABD artık bana güvenmez demişti?
Turgut Özal’ın ölümünün 19. yılı. Onu her zaman olduğu gibi rahmetle anıyoruz. Ben de belki bazı okuyucularımızın bilemeyeceği bir-iki anıyı tekrar mezarına nur yağması dileği ile sizlerle paylaşmak istiyorum. Bosna savaşının en kanlı günleri yaşanıyor. Resmen bir kavim sırf Müslüman olduğu için Avrupa’nın gözü önünde katliama tabi tutuluyor.
Hatta Barış Gücü adına orada bulunan Hollandalılar, Bosnalıların ellerinden silahlarını toplayıp Sırplı canilerin daha rahat toplu soykırım yapmalarına zemin hazırlıyorlar. Batı dünyası adeta Boşnaklardan öç alıyor. Gizli bir haçlı seferi yürürlüktedir. Başrolde Sırplar, ama yönetmen ve yardımcıları Hıristiyan dünyasıdır. Boşnak şehirleri abluka altındadır ve Saraybosna’ya ancak havaalanının altından açılan bir tünelden girilebilmektedir. Şehirlerde yiyecek su ve ilaç sıkıntısı had safhadadır.
Artık Boşnaklar Aliya İzzet Begoviç’in komutasında organize olmuşlar ve silahlı direniş başlamıştır. Bosna’ya uzanan en kuvvetli dost elin sahibi ise Milli Görüş Hareketi’nin lideri Prof.Dr. Necmettin Erbakan’dır.
Erbakan Bosna’ya maddi ve manevi tüm imkanlarını seferber eder. Türkiye’de Bosna savaşını başka tanıyan bilen de yoktur sanki.
Bu arada Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzet Begoviç sık sık Türkiye’ye gelmekte ve Erbakan’la görüşmektedir. Bosnalılar tıpkı bizim Kurtuluş Savaşı’mızdaki yokluklarla imtihanımızı yaşamaktadır. Bir yedek parça fabrikasındaki tornalar sökülerek gizli bir yeraltı mahzeninde silah üretimi yapıldığı şayiası üzerine bir basın toplantısında Erbakan’a bu silah fabrikasının nerede olduğunu soran gazeteci, Hoca tarafından azarlanır:
- Bu soruyu kim adına soruyorsun, sen ajan mısın?
O kardeşlik sınavından geçtiğimiz günlerde AK Parti Eski Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz, güvenilir bir kaynağın kefaleti ile Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dan randevu alır. Yer Harbiye Orduevi’dir. Salonda Turgut Özal, eşi Semra Özal, başdanışmanı büyükelçi Kaya Toperi, özel doktoru Prof.Dr. Cengiz Aslan ve Süleyman Gündüz bulunmaktadır. O sırada kendisi de Boşnak olan Gündüz, Bosna için canla-başla çalışmaktadır. Özal, Kaya Toperi ve Cengiz Aslan’ı birer görevle dışarı gönderir, sonra Gündüz’e dönerek:
- Süleyman, bu ikisinin kimin hesabına çalıştığını bilmiyorum, o yüzden yanımızda olmalarını istemedim. Şimdi konuş ve bana Bosna’yı anlat.
Süleyman Gündüz, orada yaşanan vahşeti anlatmaya başlar. Turgut ve Semra Özal, gözyaşlarına boğulurlar. Özal:
- Ben Bosna’da bu kadar büyük bir katliamın yaşandığını bilmiyordum; şimdi senden öğreniyorum, deyince Gündüz:
- Efendim, MİT size bu hususta bilgi vermiyor mu?
Özal, cevap verir:
- Her gün MİT’ten raporlar geliyor. Her raporun başında senin adın var Süleyman. Ve Türkiye’den Bosna’ya savaşmak için götürdüğün gönüllülerin isimleri. Her raporda oranın bir savaş alanı olduğu, orada eğitim göreceklerin bir gün Türkiye’de de devrim yapacakları uyarısı yer alıyor. Ve o günden sonra ilk defa Turgut Özal, Cumhurbaşkanlığı seviyesinde olaya el koyar. Artık Bosna-Hersek bir devlet refleksi ile korunmaktadır. Özal’ın himayesinde Taksim’de dev bir Bosna Mitingi düzenlenir. Bizzat Özal konuşur. Camilerde ve tüm okullarda Bosna için yardım toplanır. Hatta ilkokullarda bile! Burada önemli olanın, Kurtuluş Savaşı sırasında Hindistan ve Pakistan Müslümanlarının bir kardeşlik şuuru içinde yaptıklarının aynını yapma düşüncesi olduğunu anlıyoruz. Artık topyekûn bir İslâm kardeşliği, topyekûn seferberlik!
Bundan sonrasını gelin İhlas Haber Ajansı Genel Müdürü Fevzi Karaman’dan dinleyelim:
- Turgut Özal, Bosna olayına bizzat el koyduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Çünkü bu Sırp vahşetini Batı sessizce ve hatta gizlice zevk alarak seyrediyordu. Özal’a göre bu vahşeti ancak ABD durdurabilirdi. Özal, ABD’nin en etkili lobilerinde, özellikle Yahudi lobilerinde çok etkili konuşmalar yaptı. Ezcümle diyordu ki: Siz Bosna’da Müslüman kanı akıyor diye rahatsınız. İsteseniz bir günde bu zulmü durdurabilirsiniz, ama istemiyorsunuz, yakında bunun hoşunuza gitmeyecek sonuçlarını göreceksiniz.
Dönüşte uçakta benimle birlikte iki kişinin daha olduğu kısa bir sohbet yaptı Özal ve dedi ki:
- ABD’ye karşı ilk defa açık oynadım. Başka çarem de yoktu. Artık Amerika ve batı bana güvenmez!
Ve Özal’ın uyarısı sonuç verdi. Türkiye’nin bir eksen kaymasından çekinen ABD, Bosna olayına el koydu ve Sırp zulmü birden durduruldu. Sırp kasabı Miloseviç için tutuklama kararı çıkarıldı. ABD bir taşla bir kaç kuş birden vurmuştu. Hem Türkiye’nin dostluğu ve stratejik ortalığı korunacak, hem zımmen bu katliamlara seyirci duran Avrupa’nın bir adım önüne geçilerek ABD’nin dünya jandarmalığı yeniden onaylanacaktı. ABD fiilen en büyüktü. Yine de Bosna olayı o güne kadar çok dikkatli bir çizgide siyaset yapan Özal’ı batı nezdinde deşifre edecekti. Hâlâ zehirlendiği noktasında ciddi şüpheler olan, eşi ve oğlunun da bu kanaatte olması zihinlerde soru işaretleri bırakan Özal, ardında yürekten gözyaşı döken milyonlar bırakıp, Hakk’a yürümüştü. Apar-topar 9 paşanın yanında mumyalanıp gömülmesi bir yana, daha önce de bir ANAP kongresinde Özel Harp Dairesi elemanı Kartal Demirağ tarafından öldürülmek istenmiş ve o olay da bir şekilde kapatılmıştı. Özal’ı kim, ne için öldürmek istemişti? Özal’ın uyguladığı politikalarla ilerde birilerinin istemediği bir Türkiye’ye gübrelik yaptığını mı düşünüyorlardı acaba? Bu soruların belki bir gün cevabı verilir. Bugün bize düşen herhalde niyetini çok iyi bildiğimiz kanunla değil, milletçe korunan Özal’ın ruhu için milyonlarca Fatiha göndermek!
Mezarına nur yağsın, Rabbimizin rahmet deryasına garkolsun!