Helâlleşme ekonomisi
Herkesin çatır çatır 28 Şubat yazdığı günlerde, Nerden çıktı bu Helâlleşme Ekonomisi mevzuu hocam? diye soracağınızı biliyorum. Valla artık bu tür gözaltılar, tutuklamalar, adrenalin yükseltmiyor. Alıştık gayri... Benden tavsiye, herkes buna alışsın bundan böyle.
Bugün 28 Şubat havasından biraz açılalım ve Helâlleşme Ekonomisi bahsine girelim...
Adam Simithten Keynese, Keynesten Marxa kadar pek çok ekonomi teorisi üreten teorisyen var... Bunların hepsi, öyle veya böyle, artık değer üretmeye ve bunun nasıl kullanılacağına dair görüşler ileri sürmüşlerdir. Siyaset alanında birine komünizm, diğerine kapitalizm denir. Bir de bunların veled-i zinası faşizm vardır. Cemil Meriçin dediği gibi, bunlar idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir. İtibarları meşelerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı.
Bu Avrupalı nâzenînlerden bize pek fayda gelmedi. Ne faşist olabildik, ne kapitalist, ne de komünist... Bir ara hepsinden biraz biraz şeklinde karman-çorman bir şeyler gevelendi; o da tutmadı...
Hiç biri tutmaz elbette... Çünkü hiç biri de bizim bünyemize uygun değildi; hiç biri bu milletin ruhundan doğmamıştı. Parayı el kiri olarak telakki eden bir kültür, hiçbir zaman artık değer; yani ihtiyacı giderdikten sonra cepte para biriktirme sendromuna kapılmamıştır. Fazla parayı hayır hasenata harcayan insanların oluşturduğu ekonomi, tarihin hiçbir devrinde, para ile insan sömürmeyi amaçlamamıştır. Varsa parası, vakıflar kurmuş, imaretler açmıştır.
Paraya köle olmayan, parayı köle yapan bir zihniyettir bu. Arz-talep dengesini kendi menfaatine körükleyen, teraziyi bir o yana bir bu yana eğdiren ve her eğdirmede kitleleri sömüren zihniyet bunu anlayamaz. İşçisine hakkını alın teri kurumadan vermeyi emreden merhamet medeniyeti ile Bende hakkın var ama bu hakkını almak için sendika kur; masaya oturup hesaplaşalım diyen vahşî zihniyet, bir arada olamaz.
Ekonomist değilim ama bizim ekonomik sistemimizin büyüsünün pazar yerlerinde, bakkallarda (Marketlerde değil), esnaf tezgâhlarında saklı olduğuna inanıyorum. Çünkü bu yerlerde alış-veriş yapılırken kimse kimseden fazla para kapmaya çalışmaz; terazi biraz fazla tartsa, Eyvah depo açık verecek!... diye telaşlanmaz. Müşteri parasını verdikten sonra helâlleşilir. Veya para üstü çıkmadığı takdirde, gene helâlleşilir. İşte bizim ekonomik teorimiz bu helâlleşme sahnesindeki büyüde yatmaktadır. Çünkü bu sahnede, sömürme tehlikesine karşı hassaslaşmış ve ihtiras ekonomisiyle hiç alakası olmayan bir zihin yapısı vardır. Alan da satan da, bir gram veya bir kuruş hak geçmesinden endişe etmektedir.
İçinizde bu güne kadar, süpermarket tezgâhında helâlleşen var mı? Helâlleşemezsiniz... Çünkü o tezgâhtarın helâlleşme yetkisi yoktur; depoda açık verme korkusu vardır. Depo açık verirse, market müdürü, market genel müdürü ve market yönetim kurulu başkanı, o tezgâhtarın canına okur. O yüzden garip tezgâhtar, malını milimetrik olarak verir ve ücretini de kuruşu kuruşuna alır. Bu, insaniyetten uzak bir toplumsal güvensizlik demektir ve temelinde kapitalizm yatar.
Piyasada gene büyük paralar dönsün; para döndükçe ekonomi canlansın; yatırımlar artsın, istihdam alanı genişlesin ama iktisatçılarımız, bütün bunları içine alan ve ekonomik ihtirası sıfırlayan bir Helâlleşme Ekonomisi teorisi de geliştirsinler. Onu da ben yapacak değilim ya... Ben edebiyatçıyım; ekonomiden anlasam, şıppadanak teoriyi kurarım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.