Özbekistan diktatörü ve vahim bir iddia
Önceki gün, herkes bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan derken, insanın içini kasvete boğan konuşmaların yapıldığı bir konferanstaydım. Konu, Özbekistan... Konuşulanların özeti şu: Özekistanda öyle bir diktatör hüküm sürüyor ki, tarih boyunca gelmiş geçmiş bütün zalimlerin zulüm yöntemlerini bir araya getirmiş, tatbik ediyor. Bunu bütün dünyanın gözleri önünde, Amerika, Rusya, İngiltere, Çin ve diğer emperyalist ülkelerin onay ve desteğini alarak yapıyor.
Hukuk yok. Adil yargılama yok. Haklar ve özgürlükler yok. Polisi de, askeri de eşkıya mantığıyla hareket ediyor. Mesela polisin, fiili olarak sokakta gördüğü ve beğendiği bir kızı kaçırıp tecavüz etme izni var. Bu yüzden, merdiven altı kızlık zarı diken yerler yaygınlaşmış. Rüşvetsiz iş yapmak, hatta yaşamak mümkün değil. İşkencenin her türlüsü var; dayak, elektrik, kaynar suda haşlayarak öldürme, parçalara ayırma gibi işkence türleri yoğun olarak kullanılıyor. Hücrelerin tavan yüksekliği 1 metre 30 santim. Böyle bir hücrede aylarca, yıllarca kalanlar var. Bizdeki 12 Eylül sonrası Diyarbakır cezaevi neyse, oradaki bütün cezaevleri en az o niteliği taşıyor.
Eğer biri İslami görüşünden dolayı hapse atılmışsa, bir daha oradan çıkması mümkün değil. Savunma hakkı olmadan, keyfi olarak verilen cezasını bir şekilde tamamlamışsa eğer, çıkmasına haftalar kala, bir şekilde içeride öldürülüyor ve sağlık sebepleriyle öldüğü söyleniyor. Keyfi olarak, hiçbir suç isnadı yapılmaksızın insanlar hapse atılabiliyor ve ailelerinden alınan fidye karşılığında serbest bırakılabiliyor. Yazarlar, gazeteciler ve muhalif parti üyeleri katlediliyor. Özbek toplumu tarafından tanınan ve sevilen insanlar suikasta kurban gidiyor.
Tesettür yasak, tesettür kıyafetleri satmak da yasak. İşyerinde Kuran ve seccade bulundurmak yasak ve büyük suç. Camiler dışında namaz kılmak yasak. Belli bir yaşın altındakilere camiye gitmeleri de yasak. Bütün bunlara uymazsan, İslamcı terörist damgasıyla en ağır işkence ve cezalara çarptırılıyorsun.
Şimdi sıkı durun. Özbekistanda kadınlar kısırlaştırılıyor. Doğum yapan kadınlar sezaryene zorlanıyor ve sezaryen esnasında, haberleri bile olmadan kısırlaştırılıyor. Hatta doktorlara bu hususta aylık kısırlaştırma kotaları konulmuş; kotasını doldurmayan doktorlar cezalandırılıyor. Özbek neslinin kökü kurutulmak isteniyor.
Şu anda Özbekistanda 5 milyon çocuk pamuk tarlalarında köle olarak çalıştırılıyor. Ülkede 5 milyon işsiz var. Ekim ya da hasat zamanlarında ilkokulundan üniversitesine kadar, bütün öğrenciler belli zamanlarda okulunu bırakıp tarlalarda çalışmak zorunda.
Siyasi düşüncelerinden ötürü 20 bin kişi cezaevinde. 5 milyon Özbek ülkesini terk etmek zorunda kalmış. Zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip Özbekistanda halkın geçim standardı aylık 30 dolar. Çünkü bütün kaynakları Diktatör ve iki kızının kontrolünde, yönetici elit tabaka ve güçlü mafya organizasyonları tüketiyor.
En aşağıdaki memurundan parlamento üyelerine kadar, herkesin hayatı diktatörün iki dudağının arasında. Diktatör, herhangi bir zamanda kendisi için tehlike teşkil edeceğini düşündüğü herkesi yok ediyor. İşlenen cinayetler ve insan hakları ihlalleri her geçen gün artarak devam ediyor. En küçük bir hak talebini bile en kanlı biçimde bastırıyor, susturuyor. Böylece Özbekistan, tam anlamıyla açık hava cezaevi gibi yönetiliyor.
Devleti demir yumrukla yöneten Kerimov, bütün zalimliğine rağmen, özellikle Amerika başta olmak üzere, bütün emperyalist güçlerin desteğini alarak yönetimine devam ediyor. İşte bu noktada sormak gerekiyor: Özbekistan diktatörünün ayrıcalığı ne?
Bir soru da bizim yöneticilere...
Başta sözünü ettiğim konferanstan bir gün önce, Özbekistanda mağdur olmuş biriyle karşılaştım. Özbekistanda iş yapıp da 50-60 milyon dolarlara varan mal varlığına el konulmuş Türk işadamları var; canlarını zor kurtarmışlar. Özbekistan yönetimi, bunların mallarınının iadesi için, Özbek muhalefetinin Türkiyedeki faaliyetlerinin durdurulmasını, muhaliflerin iade edilmesini istiyormuş. Bu hususta Türkiye ile görüşmeler yapıyormuş. Bu çok vahim bir iddia.
Şimdi yetkililere şunu soruyorum: Bu iddia doğru mu? Doğruysa, Kerimovun talebini kabul etmek, bir halkın özgürlüğünü satmak anlamına gelmez mi? Muhalifleri işkenceyle öldürüleceğini bildiğiniz halde, neden iade ediyorsunuz, ya da bunu pazarlık konusu haline getiriyorsunuz? Eğer iddia yanlışsa, bunu açıkça ilan etmeniz ve Özbek diktatörüne karşı da, mesela Esede karşı duruşunuz gibi karşı söylem geliştirmeniz lazım gelmez mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.