Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Üniversitelerin ufku ve kapısı

Üniversitelerin ufku ve kapısı

Üniversiteler, nitelikli insan yetiştirme kurumlarıdır. Buraya gelen öğrenci, evrensel bilgilerle donanır ve bütün insanlık için bilgi ve hizmet üretecek şekilde hazırlanır. 21. yüzyılda, “bilgi ve hizmet üretme” imkânına kavuşmak da şahsî beceriye bağlıdır. Evrensel bilgiyle donanan herkes, dünyanın her yerinde bilgi ve hizmet üretebilir.

Üniversitelerin nitelikli insan yetiştirmesinin dışında başka bir amacı yoktur. 1982’de yeni üniversitelerin açılmasıyla, bütün Türkiye’de bilgi tabana yayılmaya başlamıştır. O zamanlar, “Falanca Anadolu şehrinde de üniversite mi olurmuş canım?...” diyenler, egemenliğin ellerinden gitmeye başladığını fark etmişler ve bu kaygı ile mırın-kırın etmeye başlamışlardı. Arkasından 1992’de kurulan üniversiteler geldi. Benzer şikâyetler gene edildi.

Cumhuriyet döneminin en büyük üniversite hamlesi son 5-6 yılda gerçekleşti. Bu iktidar, “en çok üniversite açan iktidar” olma özelliği gösteriyor. Ayrıca, “üniversite zihniyeti”ni, devlet tekelinden kurtarmak da, bu iktidara nasip oldu. Bütün bunlar ayakta alkışlanacak bir durum.

Üniversiteler tabana yayıldıkça, bu ülkede nitelikli insan sayısı artacaktır. Nitelikli insan sayısının artması, geçmiş dönemlerde kurumları tekeline alan zihniyetin yavaş yavaş piyasadan çekilmesine yol açacaktır.

Bütün bunlar güzel şeyler… Hep beraber sevinmemiz lazım… Sevinelim ama son zamanlarda alınan kararlara bakılırsa, sevincimiz kursağımızda kalacak gibi.

Geçen haftalarda, tayin edilmeyi bekleyen öğretmenlerin bakanlığın kapısına dayandığı gerekçesiyle, Millî Eğitim Bakanlığı, Eğitim Fakültelerine öğrenci alımlarında, sayının azaltılması yoluna gidileceğine dair bir açıklama yaptı. YÖK de bu görüşe katılıyor ki, hem öğrenci alımı azaltılacak; hem de diğer fakültelerde okuyan öğrencilerin pedagojik formasyon alma imkânı ortadan kaldırılacak. Böylece “Şu öğrenciler de olmasa, Millî Eğitim ne güzel yönetilir” zihniyetinden, “Şu öğretmenler de olmasa!...” dönüştüğünü de gördük.

Konu bu kadar basit midir yani?

Tayin için bakanlığın kapısına dayanacak insan sayısını azaltınca, bütün problemler çözülmüş mü olacak?...

Bir yandan, üniversitelere girişte sınav sisteminin kaldırılması dillendirilirken, öbür tarafta, “bakanlığın kapısına dayanan”lardan dolayı, öğrenci sayısını azaltmaya çalışmak, bir çelişki değil mi?...

21. yüzyıl, geçen yüzyıldan daha karmaşık bir yüzyıl olacak… Biz insanımızı 21. yüzyıl değerlerine göre yetiştirmez ve üniversitelerimizi buna göre düzenlemezsek, 22. yüzyılda yaşayacak olan torunlarımızın bedduasını alırız.

Her mânâda dünya yeniden kuruluyor... Bu yüzyıl, dünyanın uzun zamanlar yaşayacağı yeni anlayışların temellerinin atıldığı yüzyıl olacak. 19. yüzyılın etkisi 1970’lerde bitti. Çünkü dayatmacı modernite ve aydınlanmacı zihniyet, insan özüne saygısızca davrandı ve kendini tüketti. Geçen 2 yüzyıldan ibret alan insanlık, geleceğini, daha bağımsız, daha insanî ve daha yaşanılası bir şekilde kurmak istiyor. Bunun manivelası da üniversiteler olacak.

Sudan bahanelerle Anadolu halkının çocuklarının üniversitelere girmesini engellediğiniz zaman, onları çağın dışına itmiş olursunuz.

Yeni yüzyılda, üniversite ufku ve vizyonu daha da genişleyecek. Üniversiteler, sadece meslek sahibi insan yetiştirme kurumları olmayacak. Dünyayı okuyan ve dünya ile barışık bir vizyona doğru gidiyoruz. Bu yüzyılda, “Bakanlığın önünde kimse beklemesin” diyerek üniversitelere gelecek öğrenci sayısını düşürmeye kalkmak ve pedagojik formasyon kapılarını kapatmak, çağın gerisine düşmektir.

Birkaç laf da şu formasyon konusunda edelim…

Takip edenler bilirler, 2009’dan beri bu formasyon meselesini yazdık. Tespitlerimiz şunlardı:

1) Öğretmenlik formasyonu kazandırma işi, üniversitelerin işi olmamalı. Bakanlık öğretmen atamasını yapar ve stajyer öğretmene, hizmet içi eğitimle formasyon kazandırır.

2) İlle de “Formasyonsuz olmaz abi…” deniyorsa, bunu Açık Öğretim yoluyla yaparsınız.

3) Bence öğretmen olacaklar 32 kredilik formasyon dersi vermek, eşitliğe aykırıdır. Diğer bölüm ve fakültelerden mezun olanlar; meselâ hukuk fakültesinden mezun olanlar 32 kredilik hakimlik, savcılık, avukatlık formasyonu mu alıyorlar da, ille de öğretmenlere bu dersler dayatılarak fazladan ders aldırılıyor?

Yok… Yok… 21. yüzyılda bunları konuşmamamız lazımdı… Bu yüzyılın başında, ufkumuzu karartmak değil, açmak ve aydınlatmak için uğraşmalıydık.

“Üniversite” kavramının özünden uzaklaştıkça, başımıza bu tür dertler açılmaya devam edecektir. Üniversitelerin ufkunu ve kapısını açmadığımız sürece, özgürleşemeyiz ve fasit daireye hapsoluruz.

Benden söylemesi…


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi