Faruk Köse

Faruk Köse

Kürt sorununun çözümünde kalıcı tedbirler

Kürt sorununun çözümünde kalıcı tedbirler

Geçen yazıda (02.05.2012) “Kürt sorunu”nun çözümüne dair “acil müdahale eylemleri”ne değinmiştim.
Şimdi, acil müdahale eylemlerinin akabinde “çözümün kalıcı olması için alınacak tedbirler” üzerinde durmak istiyorum. Bu kapsamda, geçen yazıda ifade ettiğim iki cümleye dikkat:
1- Sorun “rejim sorunu”dur, “Kürt sorunu” bunun ürettiği bir sonuçtur.
2- “Resmi ideoloji” terk edilerek yerine Kürt ve Türk halklarının ortak anlayışı olan İslam ikame edilmelidir.
İşte, “Kürt sorunu”nu çözecek “acil eylem planı”nın kalıcı olmasının anahtarı bunlar. Ancak, bu noktada önemli bir husus temayüz ediyor: Madem sorunun temelinde rejim yatıyor, o halde çözüm statükonun dışında aranmalı değil mi? Hem evet, hem hayır. Şöyle ki:
Statükonun iplerini elinde tutanlar bu konumlarını tümüyle terk edecek bir çözüme rıza göstermeyeceklerdir. Zira onlar, sorunu özelde “terör sorunu” olarak gördüklerinden, teröristle konuşmaya, içeriği ne olursa olsun onların istedikleri herhangi bir talebi karşılamaya razı değiller. Terörü bitirmek için tek yol olarak “teröristi öldürmek”i bilenler, işlerin daha da sarpasardığını, çünkü rejimin ürettiği sorunların Kürt halkını terör örgütünün arkasında potansiyel teşkil etmeye ittiğini göremiyorlar. Statükoculardan, sorunun “terör sorunu” olmaktan ziyade “Kürt sorunu” olduğuna kani olanlar ise, aslında bunun da ana sebebinin “rejimin niteliği” ve “statükonun tutumu” olduğunu düşünmüyorlar. İşte bunun için, önce sorunu “Kürt sorunu” olarak ele alıp, statükonun bu sorunu çözmeye razı edilmesi lazım; çünkü ipler onların elinde. Statükonun esnetilerek, gevşetilerek “çözüm”e yönlendirilmesi, kimi reform ve tedbirlerle acil müdahalede bulunulması gerekiyor. Aynı zamanda, dağdaki teröriste bazı güvenceler vermezseniz silahını bırakmaz. Ancak bu aşamadan sonra asıl sorun olan “rejim sorunu”na ilişkin çözümler geliştirilebilir ve kalıcı tedbirler alınabilir.
Rejim sorununun esası şu: Bu ülkede, halkı olmayan bir rejim ile rejimi olmayan bir halkın tipik ve trajikomik birlikteliği var. Rejim, halkın değer yargılarından bağımsız ve hatta o değerlere karşı bir söylem ve eylem üzerine bina edilmiş; halkını kurguladığı sisteme göre biçimlendirmeye çalışmış ve halen buna devam ediyor. Bundan razı olmayan halk da sisteme karşı direnç geliştirme eğiliminde. Bu durumda rejim halkı “potansiyel suçlu” olarak gördüğünden buna dair tedbirlere başvuruyor, halk da rejimi üstünden atması gereken bir yük olarak gördüğünden her fırsatta isyan eğilimini taşımaya devam ediyor.
Rejimden kaynaklanan sorunlardan biri de “Kürt halkına yapılan ayrımcı muamele.” Ancak, rejim sorununun sadece Kürtler için var olduğunu söylemek yanlış olur. Zira bu ülkede Kürtler kadar Türkler de rejimin cenderesinden geçti, geçiyor. Kürtler, “Kürt” olduklarından dolayı zulme uğradı da, Türkler rahat mı etti? İdam edilen onca alimin içinde kaç tanesi Türk, biliyor musunuz? “Devrim kanunları”nın cebren ve baskı ile uygulanmasından Türkler nasibini almadı mı? Kur’an’ın yasaklanması, İslam’ın sosyal, siyasal, hukuki ve iktisadi hayattan uzaklaştırılıp bireylerin vicdanlarına tıkılması Türkleri hoşnut mu etti? Bundan büyük zulüm mü olur? Diyarbakır’da İstiklal Mahkemesi kuruldu da, Erzurum’da, Ankara’da, Konya’da, İstanbul’da vs. kurulmadı mı? Ya da gezici İstiklal Mahkemeleri ülkenin Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı bölgelerinde faaliyette bulundu da, Türklerin yoğunlukla yaşadığı bölgelerde faaliyeti olmadı mı? Daha niceleri... Şimdi bütün bunların üzerine, evet, Kürt sorunu rejimden kaynaklanmaktadır, Kürt sorununun temelinde rejim sorunu vardır; ancak aynı rejim sorunu sadece Kürtleri değil, en az onlar kadar Türkleri de ezmiştir. Bu gerçek karşısında, Müslüman Kürtlerin, aynen resmi ideolojinin İslam’a karşı duruşu gibi İslam karşıtı bir ideolojinin peşinde sürüklenen “Ayrılıkçı Kürt Hareketi”nin saflarına katılmasını, İslam ve iman ölçeğiyle bağdaştırmak mümkün mü?
İşte bu noktada “Müslümanların kalite problemi”ni görüyoruz. Önce Müslümanlar, kendilerini, ırklarıyla değil, inandıkları din ile, o dinin asli niteliklerine uygun tanımlamalarla ifade etmeyi öğrenecekler; sonra da tarafını ona göre belirleyip, hep birlikte rejim sorununu çözmeye koyulacaklar.
O halde yapılacak şey şu: Kürt sorununun çözümü için önce geçen yazıda sözünü ettiğim acil eylem planını uygulamak ve böylece silahlı kalkışmayla son vererek, Kürt ve Türk unsurlarının birbirine karşı savaşımını sonlandırmak gerekiyor. İkinci aşamada ise, rejimi yeniden kurgulayarak resmi ideolojiyi terk etmek, bu ülkede yaşayan Müslüman halkların ortak paydası olan İslam’ı yeniden birey, aile, sosyal küme, toplum ve devlet ölçeğinde, bütün hususiyetleriyle hayata hakim kılmak lazım. Birinci aşama sorunu yatıştırır ve çözümün kapılarını açar; ikinci aşama ise kalıcı hale getirerek yeniden birlik ve beraberliği sağlar. Sağlanan birlik ve beraberliğin idamesi de buna bağlıdır: Hep birlikte Ümmet olduğumuzun şuurunda, rejimi değiştirerek, statükoyu iptal ederek, yeni bir sistem kurgulamak...
Ha, buna karşı çıkabilirsiniz. Ama o zaman, “rejim sorunu” bitmez, “Kürt sorunu” üremeye devam eder. Bir gün diğer halklar da kendi varlıklarını ilan eder. Buna dayanamayan Türkler de “yeter artık” der ve rejim sorunu, bir de “Türk sorunu” üretir. Ülke tam bir “milliyetçi çatışma” arenasına döner ve paramparça olmak kaçınılmaz olur.
Çözümün kalıcı olması isteniyorsa, karşıt görüşte olanlarımız da bu çözüme rıza göstereceğiz ve bazı acılarımızı yüreğimize gömeceğiz! Bir daha aynı acıların yaşanmaması için...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi