Öküz şakaları
Yakın zamana kadar hayatımızda çok önemli bir yeri bulanan at, motorlu taşıtların çoğalmasıyla göz önünden uzaklaştı.
Spor, yarış gibi alanlarda ve nostalji unsuru olarak karşımıza çıkıyor.
Köylerde traktörler görüyor onların işini, şehirlerde arabalar.
Sütçünün bile beygiri yok artık.
At gibi, öküz de günlük hayatın bir parçasıydı düne kadar.
Öküzler, çift sürmede ve taşımada insanımızın en önemli yardımcısıydı.
Kurtuluş Savaşı sırasında cepheye malzeme taşıyan Elif'in kağnısını da onlar çekiyordu.
*
Değerli arkadaşım Arslan Küçükyıldız, çekmeye hazırlandığı İstiklal Harbi filminde kullanacağı öküzlerle ilgili olarak memlekette babasına fikir danışır.
O şekilde başladığı araştırmayla bol miktarda malzeme toplayınca, bunların bir kısmını "Kitab-ı Öküz" adıyla kitap haline getirdi; alt başlık: "Öküz Şakaları"
Nasreddin Hoca'dan Üsmen Aga'ya, Ahmet Yesevî'den Pir Sultan Abdal'a, Şair Eşref'ten Hacı Bektaş-ı Velî'ye kadar yüzlerce öküz şakasının yer aldığı kitap, Sarkaç yayınları arasından çıktı.
İçinden hoş bir hikâye seçtik:
*
Adamın biri bir öküz çalar. Zamanla vicdanına yenik düşer ve pişman olur. Kendi kendine bu pişmanlıktan kurtulmak için çare arar. En iyisi bu öküzü bir dergâha vereyim, kesip etini fakirlere dağıtsınlar diye düşünür ve soluğu Hacı Bektaş'ın dergâhında alır. Durumu Hacı Bektaş'a anlatır. Hacı Bektaş hazretleri, "Hırsızlıktır, olmaz" der ve kabul etmez.
Adam bu defa Mevlâna'ya gider ve durumu anlatır. Mevlâna da kabul eder. Adam kendi kendine sorar: "Yahu bu adamların ikisi de büyük insanlar ama biri hırsızlıktır dedi kabul etmedi, diğeri ise kabul etti. Bu nasıl çelişkidir" der ve Mevlâna hazretlerine sorar:
"Siz bunu kabul ettiniz ama ben önce Hacı Bektaş'a gittim o kabul etmedi. Bu durumda hanginiz büyüksünüz?"
"Biz bir kuzgunuz, Hacı Bektaş ise bir şahindir. Kuzgun her leşe konar ama şahin konmaz. O yüzden kabul etmemiştir."
Adam yetinmez bu cevaba ve bir de Hacı Bektaş'a sormaya gider.
"Sizin almadığınız öküzü Mevlâna kabul etti. Bu durumda hanginiz daha büyüksünüz?"
Hacı Bektaş şöyle cevap verir:
"Biz bir su birikintisiyiz. Mevlâna ise derya. Su birikintisi az bir pislikle bulanır. Derya ise bulanmaz. O yüzden kabul etmiştir."
*
Asırlardan süzülerek gelen atasözü ve deyimlerimiz arasında öküzle ilgili olanların sayısı o kadar fazladır ki... İşte en yaygın olanlardan birkaç örnek:
Öküz öldü, ortaklık bozuldu.
Öküz bağıracağına, kağnı bağırır.
Öküz ölür, gönü kalır; yiğit ölür, ünü kalır.
Öküz can çekişende, bıçak çeken çok olur.
Öküzün gamsızı, kasabın bıçağını yalar.
Öküzün çektiğini kayışa sor.
Öküzün delisi ambar doldurur, adamın delisi adam güldürür.
*
İstediğiniz kadar gülebilirsiniz ama bir de "Öküzün trene baktığı gibi" şeklinde meşhur bir söz vardır; fakat burada öküzlere haksızlık ediliyor.
Bir arazide otlayan veya çifte koşulmuş öküzler, yakından tren geçince bakarlarsa kusur mudur?
'Bakar' zaten 'öküz' anlamına gelmez mi?
Aynı yerde bulunan insanlar da düdüğünü öttürerek geçmekte olan trene bakmazlar mı?
Asıl öküzlük odur ki, sırf eşinin başı örtülü diye emri altında bulunanlara baskı yapar bir komutan.
Birlikte toplantıya çağırdığı astının eşini, muhafazakâr olduğunu bildiği halde zorla dansa kaldırır.
Daha çok örnek var, ancak hepsini anlatmaya yerimiz müsait değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.