Kılıçdaroğlu kelebek gibi uçuyor, arı gibi sokuyor!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genelkurmay Başkanlığının yaptığı bir açıklama üzerine aslan gibi kükremiş: Genelkurmay bildiri yayınlarsa anında cevabını veririz!
Tabii bugüne kadar Genelkurmay Başkanlığının ve çeşitli rütbelerdeki askerlerin yaptığı ileri-geri çıkışlar karşısında CHP cenahından nasıl açıklamalar yapıldığını hep biliriz. Silahsız Kuvvetler olma yolunda üstün bir gayret gösteren ve Mecliste halkın oyları ile seçilmiş Merve Kavakçıya saldıran eski CHP Genel Başkanı Bülent Ecevitten başlayarak, askerlere biatın en canlı örneğini veren mor amiral Deniz Baykal ve en son CHP Genel Başkanlığına paraşütle inen Kemal Kılıçdaroğlu dahil, bugüne kadar askerlerin siyasi iktidara her saldırışlarında Canım, bunlar da hak ediyorlar. Bu müdahaleler olmasa demokrasi elden gidecek diyerek askere dalkavukluk yapanlar, bugün ne oldu da birden kahraman kesildiler?
Oysa dün Evde hep son sözü ben söylerim, tamam hanım! diyorlardı, bugün Genelkurmayın yaptığı normal bir açıklamaya bile 6 oklarını atmaktan çekinmiyorlar. Aslanım Kemal, kılıcını çekmiş saldırıyor:
- Bildiri yayınlarsanız, aynı anda cevabını alırsınız!
Gerçekten bu hazret, bizim için ev baklavası gibi adam. Yaz yaz bitmiyor, tükenmez kalem gibi mübarek. Daha önce de Ergenekoncuların adresini soran ve bulursa üye olacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğana İşte buradayım, beni de tutuklayın, hatta asın, darağacına gitmeye hazırım gibi kahramanlıklar da yapıyordu. Hani bazı otobüs firmalarının Tek rakibim Türk Hava Yolları gibi reklamlarından ilham alarak Tek rakibim Cem Yılmaz diyordu. Adam kürsüye çıktı mı resmen başarılı stand-upçı. Sahnelere çıksa inanın Cem Yılmaza ciddi rakip olur.
Yalnız CHPde siyaset yapan üst düzey politikacılara kısa bir not:
- Kılıçdaroğlunu lütfen hafife almayın. Zira o stand-upçının içinde değişik bir kumaş var. CHPyi hiçbir zaman iktidara taşıyamaz ama, CHPde daha çok kelle almaya devam edecek.
Deniz Baykal, Önder Sav, Berhan Şimşek, Haluk Koç, Gürsel Tekin birden aklımıza gelen birkaç isim.
Onu asla, asla küçük görmeyiniz. Baksanıza İstanbulda yapılan CHP il kongresinde daha önce yönetimi suçlayıp partideki genel başkan yardımcılığı görevinden ayrılan Gürsel Tekin, nasıl teslim bayrağı çekip, Kılıçdaroğluna sarılıyor, adeta elini öpecek! Sütübozuklara karşı duran Sayın Genel Başkanımız salona giriyor derken af dileyen gözlerle Genel Başkanına bakıyor. Belli ki hazret pişman, zira Kılıçdaroğlu kelebek gibi uçuyor, arı gibi sokuyor!
Biz mi askere, asker mi bize tabi olacak?
Türkiye galiba normalleşiyor. Bunun işaretlerini bizatihi hayatımızda yaşıyoruz. Şimdi sıkı durun, zor soru geliyor, Kara Kuvvetleri Komutanının adı ne desem, ardından Deniz ve Hava Kuvvetlerinin komutanlarının adı gelse? Eminim pek çoğunuz bilmiyorsunuz, çevrenizdekiler de öyle. Genelkurmay Başkanını da biraz biliyoruz. Eskiden tüm Batılı ülkelerde ve ABDde de böyle olduğunu söylerlerdi de inanamazdık. Canım olur mu öyle şey derdik. Çünkü Orduya sadakat şerefimizdir sloganı ile büyütülmüş ve efsunlanmıştık adeta. Orduyu sevmeyi ve ona sadakat göstermeyi bize yanlış öğretmişlerdi, genlerimizle oynayarak bizi GDOlu vatandaşlar haline getirmişlerdi. Bu ordu bizim ordumuzdu, tıpkı bu emniyetin bizim emniyetimiz, bu Diyanetin bizim Diyanetimiz olduğu gibi. Onlara verilen tanklar, toplar, F-16lar, denizaltılar onlara bizi dış düşmanlardan korumak için tarafımızdan emanet olarak verilmişti, tıpkı bizi hırsızdan, soysuzdan, mafyadan koruması için emniyete verdiğimiz silahlar gibi, Diyanete verdiğimiz camiler gibi. Emniyetin, Diyanetin tüm harcamaları denetlenirken Yahu şu ordunun harcamaları da Sayıştay tarafından denetlensin, şu akçeli işler her zaman kontrol altına alınmalıdır desek Vay sen ordu düşmanı mısın vaveylası ile karşılaşmaktan korkar olmuştuk. Milli bayramlar devletle milletin, ordunun kucaklaştığı, morallerin tavan yaptığı günler olacağına bizim için yüreklerimizin kanadığı günler olmaya devam ediyordu. Zira her bayram resepsiyonunu o ilin garnizon komutanı zehir etmeyi bir vatanseverlik addediyordu. Belediye başkanı veya valinin eşi başörtülü ise vay haline. Herkesin içinde ağır hakaretlere uğrayan vali, belediye başkanı ve eşlerinin o andaki durumunu düşünebiliyor musunuz? Bir suç işlemiş gibi ezik ve boynu bükük o salonu terk ederlerdi. Eşleri başörtülü olanlar için bu şekilde aşağılanmak sanki onların alın yazısı idi. Milli bayram milli bir zehirdi sanki. Bugün artık normalleşiyoruz. Birilerinin halka doğrulttukları süngüleri düşüyor, onlar da normalleşiyor. Gerçi 90 yıldır sürdürdükleri ve 50 yıldır da tadını iyice kaçırdıkları hegamonyalarını birden bire bırakmak onlara bayağı zor gelecek, ama alışacaklar. Çünkü demokrasi denilen şey sivillerin tabi olduğu iradeye, askerlerin de tabi olduğu rejimin adıdır.
Bu tarif demokrasisinin bence en güzel tarifidir. Bu tarifi yapan da askerler karşısında bir türlü dik duramayarak şapkasını alıp gitmesi ve sonunda 28 Şubatta askere biat etmesi ile tanınan Süleyman Demireldir. O da 28 Şubatta yaptığı darbe kışkırtıcılığı dolayısıyla kendi kapısının çalınacağı günleri bekliyor.
Adem Özköse ve Hamit Coşkuna sevgi ile...
66 gündür sizin Baasçıların zindanında, Kurandan güç alarak sürdürdüğünüz esaret hayatı dün bitti. Ama bu mücadeleniz hiç bitmeyecek. Zira 1 metre eninde, 2 metre boyunda hücrede defalarca okuduğunuz, güç aldığınız, size zorluklara dayanma gücü veren o ilahi mesaj son nefese kadar sürecek bir sorumluluk yüklüyor hepimize. Hiçbir şey bitmedi. Sadece Baas sayfası kapandı, şimdi yeni bir sayfa açıldı önünüzde. 5 Martta Suriyeye giriş yaparken hangi azim ve idealle yola çıkmışsanız bugün aynı hızla devam.
Türkiyeye hoş geldiniz, kardeşçe duygularla ikinizi de kucaklıyorum.