Fatih Akkaya

Fatih Akkaya

Gündem var gündem var!

Gündem var gündem var!

Gündem yoğun!

Birileri Uludere olayını kaşıyarak, terör örgütünün ekmeğine yağ sürmeye devam ederken,

Bir adı “Profesör” çıkmış, elinde fotoğraf makinesi ile başörtülü öğrenci avlamaya çalışıyor.

CHP, çocuklara süt dağıtımını baltalamayla meşgulken,

BDP, yeni anayasaya “bölücü talepleri”nin yanı sıra “eşcinsel evliliği” sokma gayretinde.

Muhalefet partileri arada bir de Başkanlık Sistemi tartışmalarına laf yetiştiriyorlar.

Süper Final’de çıkan olaylar ile bu yıl yeni bir konseptte gerçekleştirilen 19 Mayıs kutlamalarının siyasi alandaki yankıları da sürüyor.

Kimi muhalefet partisi kutlamaları boykot ediyor, kimi sicili bozuk ADD gibi derneklerle alternatif mitingler organize tertipliyor.

Tüm bu yaşananları keyifle seyreden Başbakan Erdoğan’a ise, milletin diliyle çıkışlar yapıp, alkışı, haliyle oyları toplamak düşüyor.

Bu anlamda Sayın Başbakan’ın işi son derece kolay.

Önüne getirilen konulara milletin gözüyle bakabilmeyi çok iyi biliyor.


Ya getirilmeyen konular?

Ben asıl bunları önemsiyorum.

Örneğin bir “toprak satışı” konusu gündeme getirilmiyor bir türlü.

Ne muhalefetin ne de medyanın gündeminde yok bu konu…

Mayıs ayı başında iktidar partisinin Meclis Genel Kurulu’ndan geçirdiği, kanundan söz ediyorum.

Cumhurbaşkanı Gül’ün onayıyla “toprak satışı” sessiz sedasız yürürlüğe girdi.

6302 sayılı "Tapu Kanunu ve Kadastro Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" ile yabancılara toprak satışı sınırı 12 kat artırılarak, 2.5 hektardan 30 hektara çıkarıldı.

Bakanlar Kurulu’na bu sınırı 2 katına çıkarabilme yetkisi verildi.

Kanun, toprak satışında ülkeler arası karşılıklılık ilkesine de son veriyor.

Düşünüyorum da, böyle bir kanuna niçin ihtiyaç duyulur?

Devlet ve de milletin menfaati ne olacak bu artırımdan?


Kimse bu soruların cevabını aramıyor.


Bir tek Milli Görüş çırpındı “yapmayın etmeyin” diye.

Habervaktim’in dışında ne internet haber sitelerinde, ne de gazetelerde yer aldı bu feryat.

Oysa SP Lideri Kamalak “toprak satışı” konusunda çok çarpıcı bir şey söylüyordu.

Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nı -hiç hazzetmediklerini düşündüğüm- İsrail konusunda uyararak, bu “devlet”in ilk başta ciddiye alınmayan toprak satışıyla kurulduğunu anımsatıyordu.

Osmanlı Padişahı 2'inci Abdulhamit Han'ın, toprak talebinde bulunan Yahudi Teodor Herzel'e “Şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağı parayla satılamaz” dediği bir efsane değildi…

Abdulhamit’in bu sözünü hatırlatan Kamalak, “Abdulhamit Han'ı devirerek iktidara gelen İttihat ve Terakki Partisi ilk iş olarak Filistin'de toprak satışına izin veren yasayı onayladı” diyordu.

Kamalak şöyle devam ediyordu: “Küçük İsrail Devleti Abdulhamit Han'ın yolunu kesen öğrencileri kullanılarak kuruldu. Şimdi hedefte Büyük İsrail var. Allah korusun bu sefer Abdulhamit Han mesabesinde olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın öğrencileri kullanılmak suretiyle Büyük İsrail Devleti kurulacaktır. Nil'den Fırat'a kadar olan kısımları aşırı fiyatlarla satacaklardır. Biz bu kanuna Hıyanet Yasası diyoruz. Kabul edilemez bir durumdur. Ecdad, mübarek kanlarını bu toprakları satalım da para kazanalım diye dökmediler…”

(Bugün basında yer alan, İsrail'in Kıbrıs Rum Kesimi'ne 20 bin komando yerleştirmek istediği haberleri de bu noktada dikkat çekici.) 

Kamalak, Cumhurbaşkanı Gül’e gönderdiği mektupta, bu endişelerini dile getirerek, sözkonusu kanunu iptal etmesini istiyordu.

“Veya referanduma götürülsün bu kanun” önerisinde bulunuyordu.

Gül, Kamalak’ın mektubunu okumadı bile anlaşılan.

Mektubun gönderildiği gün Köşk’ten yasanın onaylandığı açıklandı.

Ne üzücüdür ki, medya, bu son derece yapıcı, bir o kadar da düşündürücü uyarılarda ve öneride haber değeri görmedi.

Yine, Hükümetin memura 2012 yılı için önerdiği yüzde 3’lük zamma tepkileri ancak satır aralarında okuyabiliyoruz.

Geçtiğimiz ay başında elektriğe yüzde 9.26, doğalgaza yüzde 18.72 oranında yapılan zammı 1 Nisan şakası sayıp, geçiştirdiğimiz gibi…

“Ekonomik büyüme rakamlarının bu denli yüksek olduğu bir dönemde memura bu zam; elektriğe, doğalgaza bu zam Türkiye’ye yakışıyor mu?” diye soran yok.

Hükümet’e yakınlığı ile bilinen Memur Sen’in Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu bile “Dağ fare bile doğurmadı” diyor, kimsenin umurunda değil.

Milletin gündemine Başkanlık Sistemi sokulmak isteniyor.


Değerli Habervaktim okuyucuları, bizim gündemimizdeki bir diğer konu da, Başbakan’ın yüzde yüz yerli otomobil için yaptığı "bir babayiğit arıyorum" çağrısına cevabın geldiği yer.

Bu yer, devletin kendisi.

O babayiğit devletin içinden çıktı.

Bu ülkenin kaynakları ve insanı sırtından heryıl katrilyonlar kazanan patronlar “Amerikalılar ne der; İngilizler, Almanlar ne der” diye nazlana dursun…

Ankara Şeker Fabrikası bünyesinde kurulu Elektromekanik Aygıtlar Fabrikası (EMAF), elektrikli ve dizel otomobil motoru yapmaya talip…


Türkiye otomobilini, uçağını, helikopterini üretecek güç, bilgi ve teknolojik beyne sahip bir ülke.

Ancak bu sektörlerde dışa bağımlılığı ortadan kaldıracak bir yatırım sistemine geçilemedi bir türlü.


Bu noktada, bir zamanlar Ortadoğu’nun en büyük makine fabrikalarından olan EMAF’ın elektrikli ve dizel otomobil motoru yapmaya talip olması çok önemli bir gelişme.

Hesaplamalara göre, imkan sağlanması halinde bu iki devlet fabrikası Türkiye’yi yıllık 6 milyar dolarlık otomobil motoru ithalatından altıda biri fiyatına kurtarabilir.

Ama ne acıdır ki, “o babayiğit biziz” diyen EMAF’ın özelleştirilmesi gündemde, biliyor musunuz?



Bugün halen Türkiye Elektrik Kurumu, Türkiye Kömür İşletmeleri, Çimento Fabrikaları, BOTAŞ, Barajlar, Hidroelektrik Santralları, Belediyeler, MKE, TBMM, ETİ Maden, TCDD gibi birçok kamu kurum ve özel kuruluşların elektrik, elektronik ve elektromekanik sistemlerinin bakım-onarım, üretim ve yerinde montaj işlerini EMAF gerçekleştiriyor.

EMAF, 1997 yılında Özbekistan’a emsal maliyetinin üçte biri fiyatına yüzde 97 Türk mühendislerinin maharetiyle şeker fabrikası kurarak, adını fabrika yapan fabrika olarak biliniyor.

Bu EMAF, yerli otomobil motoru yapabileceklerini bildiriyor.

Devlet yetkililerinden seslerine kulak vermelerini bekliyor.

Özel sektöre “yerli otomobil” çağrısı yapan Devletimiz ise, bu güzide kuruluşu özelleştirme derdinde iyi mi?

Malum Şeker Fabrikaları bir bir satılıyor.

Sırasını bekleyen Ankara Şeker Fabrikası’yla birlikte EMAF da devletin elinden çıkacak.

Böylelikle “o babayiğit biziz” diyen bir devlet kuruluşu da olmayacak.

Durmak yok, patronları nazlandırmaya devam!






Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Akkaya Arşivi