İstanbul-Kahire ekseninde seçimler
Mısır'ın Arap dünyasındaki öncelikli konumu sadece demografik ve coğrafi büyüklüğünden kaynaklanmıyor. Mısır Arap kimliğini oluşturan kültürel kodların harmanlandığı bir havza. Şam ve Bağdat merkezli devlet oluşumlarını, tarihsel olarak Arap daha geniş anlamda İslam tarihinin belirlediği muhakkak. Şam merkezli siyaset Bizans, Bağdat merkezli siyaset acem etkisini taşır daha çok.
Mısır, bunlardan bağımsız ama yerel unsurlarla birlikte Bağdat'ın, Şam'ın birikimini de mezceden bir yapı çıkardı. Kudüs'ü işgal eden Haçlılar, Mısır'da, Nil deltasında saplandıkları için kalıcı olamadılar. Osmanlı'nın eyaleti olmasına karşın modernleşme ve Batılılaşmada merkezle at başı gitmesi ve İstanbul'un kuşatıcı gücünü yitirdikçe karşı bir denge unsuru olarak öne çıkması... Özellikle Fransız ve İngiliz nüfuzunun önce burada yerleşerek merkezi kuşatması tesadüf değil.
Mısır siyasi etkisi bir yana, tüm Arap ruhunun buluştuğu, Asya ve Afrika'nın kültürel zenginliğinin harmanlandığı bir potadır. Mısır'ın tarihine ve kültürüne dair tüm bu hatırlatmalar Mısıra güzelleme olsun için değil elbette. Tam aksine, çok aktüel bir meseleyi tartışmak için bunca çaba.
Mısır'da özelde başkanlık seçimleri yapılsa da, genelde Mübarek sonrası dönüşümün doğasına dair Türkiye ile kurulabilecek muhtemel paralellikler arayışı söz konusu. Kahire ile İstanbul'un yaklaşık boylamlarda olması bir yana, bu iki şehir, Akdeniz'in iki tarafında sanki birbirinin simetrisi gibi. Eğer coğrafya ve medeniyet ilişkisi arasında bir korelasyon varsa bu tezi en iyi destekleyen iki ülke Mısır ve Türkiye olabilirdi. Hem siyasi ve merkezi rolleri ve hem de geçirdikleri dönüşüm açısından tuhaf paralellikler kurmak mümkün.
Uzak tarihsel paralellikler her zaman geçerli olmasa da en azından modernleşme maceramız bakımından Mısır-Türkiye ilişkisi bir birinden ayrı ele alınamayacak konular. En azında 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ilk çeyreği bu açıdan okunabilir. Mısır'ın sömürgecilik deneyimiyle dondurulan bu süreç kendine özgü bir mecrada akarken Türkiye İslam Alemi içinde adeta "Batıya icbar edilen" bir seyir izledi. Kendi seçimleri gibi görünen bu modernleşme dinamiklerinin tümüyle dış faktörlerden bağımsız olduğunu kimse iddia edemez. Bağımsızlık sonrası derin dondurucudan çıkarılan siyasallaşma ve buna paralel toplumsallaşma tek tipçi otoriteryen bir Batılılaşma modeli olarak Türkiye'ye göre geriden seyrederek başlayacaktır.
Sosyal ve siyasal dinamikler çok farklı olmakla beraber şu an Mısır'ın içinden geçtiği süreç, Türkiye ile karşılaştırılabilecek bir laboratuar olma imkanı sunmuyor değil. Anakronik bir yanılsamaya düşme tehlikesi olsa da Mısır'da yaşanan değişim, Türkiye'deki vesayet rejimleri altındaki demokratik deneyime benzetilebilir. Rejimin temel ilkeleri sarsılmadan toplumsallaşmanın sağlandığı, 1950 sonrası çok partili sistemin sunduğu imkana benzer bir açılım yaşanıyor. Görüntüde halkın taleplerini dikkate alan, seçimlerin yapıldığı, görece ifade özgürlüğünün olduğu ve siyasal faaliyetlerin yasaklanmadığı bir ortam...
Türkiye'den farklı olarak sosyal dokuya daha az müdahale edilmiş olması, kültürel sürekliliğin ve ortamın kendiliğindenliğinin var olması, tüm bunların toplamında toplumda bizdeki kadar bir kimlik sorunu yaşanmamış olması önemli ayrımlar. Dahası örgütlü bir muhalefetin her durumda varlığını hissettirmesi ve bu örgütlülüğün siyasette ağırlığını hissettirecek güçte olması...
Tüm bunlara rağmen cumhurbaşkanlığı seçiminde İhvan adayı Mursi ile Mübarek'in adamı olarak bilinen Şefik'in neredeyse başa baş bir oy alması ve medyanın popülerleştirdiği Amr Musa ve Fütuh'un gerilerde kalması nasıl açıklanabilir?
Önce, İslami hareketlerin oylarının üç ayrı aday arasında dağılmış olduğunu hatırlatmakta yarar var. İkincisi medyanın yanıltıcı biçimde Amr Musa ve Fütuh'u öne çıkaran tutumu, seçkinlerin tercihi ile toplumun tercihinin bizde olduğu gibi ne kadar farklı olduğunu gösterir.
Ama asıl önemli olan, Mübarek rejiminin temsilcisi bilinen birinin -seçime katılma oranı her ne kadar düşük olsa da- yüzde 25 civarında oy alıyor olması. Bunun izahı gerekiyor.
Bu seçimde rakip iki uç vardı: İhvan ve eski rejimin bağlıları. Her ikisinin de ortak yanı, en örgütlü taraflar olmaları. Yeni dönemin en örgütlü yapısı İhvan ise statükonun derin örgütlülüğünü de Ahmet Şefik temsil ediyordu.
Sanılanın aksine, tüm baskıcı yapısına rağmen önemli bir kesim gelecekteki belirsizlikten korkmaktadır. Statüko bu anlamda içe kıvrık bir sığınak sunuyor. Ayrıca bunu destekleyen başka bir unsur, çok daha özgürlükçü, liberal bir söylem geliştiren adayların Batı'ya sempatik gelmesine rağmen bu çerçevede tabana güven vermemesidir. Buna benzer deneyimler 90'lı yıllarda Türkiye'de de yaşandı.
Gelecek endişesi, belirsizlik korkusu Suriye için de geçerli. Olanca acımasızlığına ve baskılara karşın sanılanın aksine küçümsenemeyecek bir kesim hala rejimin arkasında duruyor. Ya da en azından aktif biçimde muhalefet sergilemiyor ki bu da zaten rejime destek vermek anlamına gelir. Ta ki, muhalefetin gerçek bir alternatif olduğu konusunda ikna olacakları güne kadar...
Tekrarlamakta yarar var; devrimci dönüşümler için yoksulluk yetmiyor, yoksunluk duygusunun şiddetle hissedilmesi gerekir.
Mısır'daki dönüşümde, Türkiye ile 50 yıllık farkı kapatacak bir toplumsal dinamizmin var olduğunu düşünüyorum. Önemli olan bu dinamizmin hangi yöne kanalize edileceğidir. Kimlik krizinin bizdeki kadar derin olmaması, aidiyet ve toplumsal bilinçte bu denli travmaların yaşanmamış olması farklı bir yön izleneceği kanaatini güçlendiriyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.