Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Bakan ve şair!

Bakan ve şair!

Hayır, “şair ve bakan” olmalıydı!

Çünkü şairin bizde her zaman önceliği vardır. Bakanlık geçicidir, şairlik, gerçek şairlik, elbette kalıcıdır.


Bakan gider esamisi okunmaz, şair gider mısraları dillerden düşmez!


Ârif Nihat Asya, “şair”di. Hem de kelimenin tam mânasıyla! Bizler onun son demlerine yetiştik. Şiirlerini kendi maverai sesinden dinledik, ince nükteleri ile zihnimizi cilâladık. Derbederliğin şairlikten bir cüz olduğuna ona bakarak hükmettik.


O “şair”di ama, aynı zamanda maarif mesleğinin bir mensubu idi. Yani “muallim”di, hadi Üstad’ın tabiri ile “kurbağa lisanıyla” söyleyelim: Öğretmendi! Hatta bir ara, Malatya Lisesi’nde müdürlük de yapmıştı.


İşte “şair ile bakan” o zaman fiziken de karşı karşıya gelir... (70. yıldönümü mü ne?)


Maarif vekillerinin hâlâ en meşhuru olan, bu sahada “bakan” denilince halen de ilk akla gelen şahsiyet, Hasan Âli Yücel vazifesi sırasında Malatya’ya gider. O zaman Malatya Lisesi, şehrin en yüksek öğretim kurumu ve Türkiye’nin en gözde mekteplerden biridir.


“Şair” oranın müdürüdür. Perişan tabiatlıdır. Üstüne başına bakmaz. Üstüne başına bakarak kendini önemli safına sokmak gibi bir derdi yoktur. Onun işi pılı pırtı ile değil, kelimelerledir. Kelimeleri öyle bir sıralar ki, işte o sıralama şiir olur!


Bakan, Malatya Lisesi’ne gelir “şair”i, yani o sırada müdür sûretinde olan Ârif Nihat’ı görür. Tepeden tırnağa süzer ve elbette paçalarındaki müz’iç Malatya çamurunu şıpın işi keşfeder ve şaire “Ne bu paçalarının, ayakkabılarının hâli?” der.


Şair, Bakan’ı cevapsız bırakmaz: “Bakan’ın ağzı benim paçalarımda ne arıyor?”


Yıl 1942. Millî Şef’in devri. Maarif vekili, ondan müdürlüğü alabilir. Hatta öğretmenliğini de kaldırabilir. Fakat şairliğine toz konduramaz!


Şiirin dili, nesir konuştuğunu hitabet hocası tutuğunda anlayan Molyer kahramanları tarafından asla anlaşılamaz! Şiir, nesir üstü anlatımdır. Şair sözünü, uzatmadan en keskin şekilde söyler. Bunun için bir sürü sanat onun emrindedir. En başta mecaz!


Sahi, bazı maarifsiz ve marifetsiz bakanlar bu kelimeyi yasaklamıştı. Ne oldu peki?


O de gitti Avrupa’ya “metafor” oldu!


Evet şair, metaforlarla konuşur, teşbihler, telmihler, kinayeler yapar... Onu anlamak herkes için kolay değildir. Fakat o yoğun anlatım hatırda kalır.


Ârif Nihat, edebiyatımızın birkaç bayrak şiirinden birini yazmıştır.


Elbette bayrak şiirlerinin en muhteşemi İstiklâl Marşı’dır.


Bayrak şiiri de bu marşın muhtevasından beslenir.


Şair; bayrak sevgisini en keskin, en şedit bir şekilde bize hissettirir bu şiirde. Meğer bu şiir, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yasaklanmış. Yani ders kitabından çıkarılmış. Hem de “Sana benim gözümle bakmayanın / Mezarını kazacağım / Seni selamlamadan uçan kuşun / Yuvasını bozacağım” mısraları yüzünden.


Şair bu mısraları yazmakla, gerçekten mezar kazacak veya kuşların yuvasını bozacak olabilir mi? Çocuklara da böyle bir telkinde bulunmak istediği düşünülebilir mi?


Kim bu bakanlıktaki “ördek”?


Hangi çocuk bu şiiri okuyup kuş yuvası bozmaya gitmiş?


Çocuklar, şiir dilini bakanlık ördeklerinden daha iyi biliyorlar!


Bakan, hangi dili biliyor? Şiir dilini mi, ördeklerin vak vakını mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asım Yenihaber Arşivi