Ahmet Varol

Ahmet Varol

Srebrenitza katliamı

Srebrenitza katliamı

Bugünlerde Srebrenitza katliamının yeni bir yıldönümünü idrak ediyoruz.

Srebrenitza katliamının o acı manzaralarını önümüze getirdiğimizde de bugün Suriye’de Baas rejiminin gerçekleştirdiği katliamlar gözümüzün önüne geliyor. Yahut bugün Suriye’deki Baas vahşetinin gerçekleştirdiği katliamların medyaya yansıyan manzaralarına baktığımızda hatıralarımızda o korkunç Srebrenitza katliamının manzaraları canlanıyor. Mekân farklı, ama sergilenen vahşet aynı. Birini Sırp çeteleri gerçekleştirdi, öbürünü Şebbiha çeteleri gerçekleştiriyor. Fakat ne kadar ilginçtir ki, Srebrenitza katliamını gerçekleştiren Sırp çeteleri Ortodoks Hıristiyan topluma nispet edilirken Suriye’de bu korkunç vahşeti ve katliamları gerçekleştirenler de güya Müslüman topluma nispet ediliyor. Her ne kadar çoğunlukla “gulat” olarak nitelendirilen Nusayri bir kitleye mensup olsalar da, içlerinde bu kitleye mensup olmayanlar da var. Ama ne birilerini Ortodoks camianın sahiplenmesi ne de diğerlerini Müslüman toplum, hatta “gulat” olarak nitelendirilen kitle adına sahiplenmek mümkün olabilir.
Suriye’deki Baas katliamları gibi, Sabra ve Şatilla katliamı ile Srebrenitza katliamı arasında da önemli benzerlikler var. Her iki olayda da savunmasız insanların önce “güvenli bölge” ilan edilen yerlere toplanmaları sağlanmış, sonra oradan çıkmalarını engelleyen kuşatma gerçekleştirilmiş, ardından da insanları katletmeyi sinek öldürmekten daha basit, hatta biraz da zevkli gören vahşi ruhlu canavarların içeri girip katliam gerçekleştirmelerine fırsat verilmiştir. Bu yüzden her iki olayda da binlerce insan kısa bir süre içinde topluca imha edilmiştir. Sabra ve Şatilla’da bin civarında, Srebrenitza’da ise yaklaşık sekiz bin kişi katledildi.
Bütün bu katliamlarda çağımız dünyasına hükmetmeye çalışan sömürgeci zihniyetin vahşi ruhunun aktif rol oynadığını söyleyebiliriz.
Srebrenitza katliamının onuncu yıldönümünde gerçekleştirilen anma programında, İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, bunu uluslararası toplumun utancı olarak nitelemiş ve engelleyememiş olmaktan dolayı “uluslararası toplum” adına özür dilemişti. Katliamı “uluslararası toplum” olarak nitelediği çıkar ittifakının utancı olarak nitelemesi isabetliydi. Ama önleyememiş olmaktan dolayı özür dilemesi samimiyetten uzaktı. Çünkü buna fırsat veren, hatta şartları hazırlayan, Straw’ın “uluslararası toplum” dediği çıkar ittifakıydı.
1995 Temmuz’unda gerçekleştirilen Srebrenitza katliamında birinci sorumluluk BM’nindir. Çünkü katliamın gerçekleştirildiği yer BM tarafından “güvenli bölge” ilan edilmişti. Sırp milislerin o kadar çok sayıda insanı bir arada bulabilmelerine imkân veren sebep de buydu. Bu durum karşısında, “Acaba BM güçleri, Sırp milislerin tehditlerine karşı insanların kendilerini güvende hissetmeleri için mi güvenli bölge belirledi, yoksa söz konusu milislerin saldırılarında daha çok insanı bir arada bulabilmeleri için mi?” sorusunu sorma hakkımız olmaktadır. Çünkü katliamla ilgili bazı bilgiler ve şahitlikler BM güçlerinin yani “uluslararası toplum”un katliamı engelleyemediği mi, yoksa engellemediği mi konusunda tereddütlere yol açıyor. Bazı işaretler engellememe ihtimalinin çok daha yüksek olduğu kanaatine yöneltiyor. Bundan dolayı Straw’ın, katliamı engelleyememe sebebiyle “uluslararası toplum” adına özür dilemesini samimi ve gerçekçi bulmadığımızı vurgulama ihtiyacı duyuyoruz.
Yine katliamın onuncu yıl anma törenleri münasebetiyle konuşan ve Dayton Anlaşması’nın mimarı olarak bilinen Richard Holbrooke da, Srebrenitza katliamının, NATO ve BM Barışı Koruma Gücü askerlerinin başarısızlığı olduğunu vurguladı. Biz bu açıklamada da bir samimiyetsizlik ve ikiyüzlülük görüyoruz. Dayton Anlaşması’nın Bosna - Hersek Müslümanlarına bir dayatma olduğu ve bu dayatmada Srebrenitza katliamı gibi kanlı olayların “uluslararası toplum” olarak nitelendirilen çıkar ittifakının bileğini Bosna - Hersek Müslümanlarına karşı güçlü kıldığı tahmin ediliyor. Bu durum da katliamın önlenmemesinin arkasındaki gizli niyetler hakkında zihinlerde tereddütler oluşmasına yol açıyor.
Aynı samimiyetsizlik ve ikiyüzlülük bugün Suriye’deki Baas vahşeti hakkında da maalesef aynen karşımıza çıkıyor. Yani dünden bugüne hiç değişmedi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi