Yeni Türkiye siyaseti
HAS Parti ve AK Parti birlikte yol yürüme kararı aldılar. Benim beklediğim bu değildi.
Numan Kurtulmuşun AK Partiye geçeceğini ve bundan memnuniyet duyacağımı yazmıştım. Ama iki partinin birleşeceğini tahmin etmiyordum. Hâlâ da bunu bir birleşme değil, bir katılım olarak gördüğümü söylemeliyim. Arada ne fark olduğunu anlatacağım.
BİRLEŞME KATILIM
Biz Numan Kurtulmuş üzerine enerji harcıyoruz, kafa yoruyoruz, planlar yapıyoruz.. Dünden beri Kurtulmuşu 2015te Başbakanlık koltuğuna oturtanını da duydum, transferin İMKBye bildirildiği esprisini de.. Ama siyasetin bir de realitesi var. Başbakan adayı dediğiniz Numan Kurtulmuş neden tek başına geçsin ki bir başka partiye.. Kuşkusuz yanında yol arkadaşlarından güvendiklerini götürecektir. Ama dert o da değil. Politika insan odaklı icra edilen bir sanat. Dolayısıyla her zerresinde buram buram insanı barındıran yapılardır siyasi partiler. Oy verenden başlayarak, sokakta bildiri dağıtana, afiş asana, adayın arabasını kullanana, toplantı yapması için kıraathanesini verene kadar herkes insandır politikanın içinde. Ne olacak peki o insanlar?
TEŞKİLATLAR KAYNIYOR
Siyaset yükselme beklentisi ile yapılır. Kimse siyasete girerken Gençlik kolları başkanlığı benim hayalimdi. Hep orada kalmak istiyorum demez. Herkes kendini Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak görür siyasette. Düşünün şimdi HAS Parti, tıpkı AK Parti gibi, tüm il ve ilçelerde teşkilatlanmış bir siyasi parti. Birleşme söz konusu olsa, mesela MYKlar birleşecek önce. Yeni hareketin MYKsında hangi partiden kaçar kişi olacağına kim karar verecek? Küçük partinin MYK üyeleri yeni partinin yetkili kurullarında söz sahibi olamayacak mı? Son seçimde aldıkları oylar mı karşılaştırılıp denge kurulacak? HAS Parti ile AK Partiye katılan eski yönetim, yeni partilerinde ne iş yapacak? Hadi diyelim ki Ankaradaki sorunu çözdünüz. Örneğin Zonguldaktaki sorunu nasıl çözeceksiniz? AK Parti Zonguldak İl Başkanlığı ve HAS Parti Zonguldak İl Başkanlığı nasıl birleşecek? Kim il başkanı olacak? Öyle büyük dert ki bu. Bu derdi ancak, birleşme değil, katılım protokolü ile çözecekler. HAS Partiyi kapatacaklar, her HAS Partiliyi üye olarak AK Partiye kaydedecekler. Sonrası, sonraya kalacak..
KİM GEÇECEK?
Bu süreç, her iki partide de ciddi dirençle karşılandı. Biliyorsunuz Hüseyin Çelik çok sert bir tavır aldı bu operasyona karşılık. Burada daha evvel nedenlerini yazdık. Şimdi yeniden o konuya dönmek istemiyorum. Aynı direnç HAS Partide de var. Mesela sosyalist kontenjandan HAS Partide siyaset yapan Zeki Kılıçarslan ile Müslüman solcu Mehmet Bekaroğlu, bu katılımın içinde olmayacaklar. Tavırları çok net. Bu içinde olmama nedeni, birleşmeyi engelleyemedikleri için alınmış bir karar. Yoksa engel olmaya çalıştıklarını biliyorum. Bundan sonra Bekaroğlu ve onun gibi düşünenler ya tümden siyaseti bırakacaklar ya da marjinal bir söylemle yeni bir hareket için kolları sıvayacaklar. Ama 27 Nisandaki dik duruşu ile kalpleri kazanan Ümmet Kandoğan, 28 Şubatın zulmünü yaşamış olan Şeref Malkoç, Teoman Rıza Güneri, Ömer Vehbi Hatipoğlu gibi isimler ile Müfit Yüksel, Çağrı Erhan gibi entelektüeller muhakkak yeni dönemde önde olmalı bana göre. Ve olacak da sanıyorum. AK Partide 3 dönem şartı olmasına rağmen Yeni Türkiye nasıl inşa edilecek? diye soranlar için hatırlatayım istedim.
*
ŞUKFA VE MEDYA
Suriye Müslüman Kardeşler lideri Şukfa, geçen gece TV programında benim konuğum olacaktı. Türk medya tarihine geçecek bir hata ile Şukfayı izleyicilerle buluşturamadım. Programa çok kısa bir süre kala canlı yayında simultane yapacak olan kişi beni cepten arayıp; Abi bu adamın El Arabiya televizyonuna da sözü varmış, ne yapacağız? dedi. Ben de Bizi ya da El Arabiyayı tercih edecek dedim. İki dakika sonra tercüman aradı ve El Arabiyayı tercih diyor dedi. Ben de programı iptal ettim. Bir süre sonra Osman Atalay aradı ve Şukfa evde araba bekliyor dedi. Tabii ben, tercümandan sonra Şukfayı arayıp bilgiyi teyit etmediğim için tamamen yanlışlıkla programı iptal etmişim. Oysa tercüman, o gün İstanbulda olan bir Tunuslu aktivistin programı ile Şukfanın programını karıştırmış. Anlayacağınız, kimse kimseye feyk atmamış aslında.. Bunu neden yazdım? Öncelikle birtakım yanlış anlamaları (baskı, telkin, tehdit vs. algısını) ortadan kaldırmak için olayı anlatmam gerekiyordu. İkinci olarak ise genç iletişimcilere ders olsun, benim kadar tedbirsiz ve dikkatsiz olmasınlar diye..
Kalın sağlıcakla..