Gökçeada'da ne var ne yok?
Keskin bir kuru ot kokusu, kekik, fesleğen, böğürtlen. Yıldız, poyraz, karayel... Gündoğusu, günbatısı... Lodos, keşişleme, kıble.
Kaleköy, Bademli, Zeytinli.
Dibek kahvesi, madamın tatlıları, Mustafa'nın Kayfesi, zengin kahvaltı.
Kuzu limanı, peynir kayalıkları.
Hiç susmayan cırcır böcekleri.
Keçiler, tekeler, oğlaklar, kuzular, koyunlar.
Ülkenin en batı noktası.
Kale, gün batımı, gün doğumu.
Manzara, dağ, ova, deniz.
Eski evler, çamaşırhaneler, ulu çınarlar.
Tepeköy, dar sokaklar, çınar altı.
Dereköy, şelale, kiliseler, camiler, ezanlar.
Uğurlu, tesisler, gizli liman, orman.
Zeytin ağaçları, dağlar, bağlar, yağlar.
Kıvrılan yollar, göller, göletler.
Organik tarım, temiz hava, bol gıda.
Yerli karpuz, erik, kayısı, şeftali.
Islı-ıssız koylar, denize yuvarlanmış kayalar, kumsallar.
Aydıncık, Eşelek, beşelek.
Eleğin yanında sele, sepet.
Karadut, çatalkara, Çingene.
Karadutlu dondurma, koyu şurup şerbet, Efibadem, kıvamında bir sükûnet.
Daha ne olsun hacı abi?
***
Ve bir de sıcak tabii, efendice bir sıcak.
Harika manzaraya hâkim tepedeki balkonda uzun oturmuş, bir esinti beklerken, çıkagelen bir araba.
Arabadan inen bir adam.
Adamda bir ses:
"Kimse yok mu?"
Mutlaka var. Fakat görevli de galiba kendinden geçmiş sıcaktan.
Adam durmadan bahçe kapısının demirine vuruyor ve bağırıyor:
"Kimse yok mu? Tak tak... Kimse yok muuu? Tak tak tak... Kimse yok muuuuu?"
Görevlilerin işine karışmak istemiyorum.
Balkondan kafayı uzatıp "Deniz Feneri" veya "İHH" diye bağırsam olmayacak.
Nasılsa az sonra çeker gider ya da içeriden biri çıkar görüşürler diye düşünüyorum.
İkisi de olmadı.
Adam kolunu arabasının içine uzatıp korna çalmaya başladı.
Ama nasıl bir korna çalma?
Aralıksız, ocaksız.
Adanın sükûneti bir anda yok oldu.
Gelin alayındaki arabalar gibi hababam çalıyor.
"Dat dat daaat... Dat dat daaaat..."
Sonunda dayanamadım, o tarafa yaklaşıp "Ne oluyor, ne durmadan korna çalıp duruyorsun? Yangın mı var?" diye çıkıştım.
"Yer soracaktım."
"Böyle yangın çıkmış gibi devamlı korna çalarak mı yer sorulur?"
O sırada etraftaki herkes gibi görevli de uyandı, yer olmadığını söyledi.
Adam özür dileyip uzaklaştı.
***
Aslında İstanbul'da günde yüzlerce defa karşılaştığımız sahne, burada insana batıyor.
Belli ki adamcağız İstanbul'u üzerinden atamamış.
Kornayla iş halletmeye çalışıyor.
Bir hafta kalsın, korna çalmanın hiç de insanî bir davranış olmadığını, ada hayatına uymadığını öğrenir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.