Frnkfrt
Aşkın ezeli aşıka ilham-ı Hüdadır / Bir neşve nümadır aman aman diye giriş yaptıktan sonra der ki şair:
"Emrah kuru laf istemez ille hüner ister / Yani dürer ister..."
Nürnberg'deki meydanda Albrecht Dürer heykelini ve az ötesinde evini görünce, bu Erzurum türküsü geldi aklıma ki Esat Kabaklı'nın sesinden epeyce dinlemişliğim vardır.
Dürer'in tavşanlı şehrinden sonra geçtiğimiz Frankfurt'ta da vazife aşkıyla gezdik, dolaştık.
*
Frankfurt fuarlar şehri.
Kitap fuarı, otomobil fuarı en bilinenleri.
39 müze, 109 sanat galerisi bulunuyor.
Grafik müzesi, iletişim müzesi gibi müzeler aklımda kalanlar.
Onun dışında mimari, sinema, resim ile ilgili müzeler nehir boyunca yanyana dizilmiş.
Main Nehri kenarında bir Türk, teknede balık ekmek satıyor; önünde kuyruk.
Tekne üstünde Türk ve Alman bayrakları dalgalanıyor.
*
Yılda bir "Gökdelen Festivali" yapılıyormuş ve gökdelenler halka açılıyormuş.
Otelden "bisiklet taksi" ile ayrıldık.
Nehir boyunu turladık.
Çin'deki gibi bu taksiler iki yolcu alabiliyor.
Tek fark, buradaki sürücü Çinli değil ve araçlar yokuşta elektrik kullanabiliyor.
Nehir boyuna genç yaşlı sere serpe yayılmış.
İki satır güneş görünce soyunup dökülmüşler.
*
Eski şehrin tarihî meydanına geldik ve etrafa bakındık.
Frankfurt'ta Heidi ile Clara'nın izlerini aradımsa da bulamadım, yoktu.
Teyzesinin evini de göremedim.
Onun yerine, büyütülen hava alanını, insan milletinin yaptığı en büyük uçak olan A380'in duruşunu, süzülüşünü, gerdan kırmasını ve havalanışını gördük.
İki katlı olan bu uçaklar 824 yolcu kapasiteli.
Kaldığımız otel, o uçaktan da havalı.
*
Tabii bütün bunların dışında Frankfurt'ta doğup büyüyen Goethe'nin evini görmek heyecan vericiydi.
Werther'den Merter'e, Faust'tan mausa kadar bir sürü düşünce geçti o müzeyi gezerken.
Ekipten bir arkadaşımız, "Bir dahaki hayatımda bu evin bahçıvanı olmak istiyorum" dedi.
Dom Kilisesi az ilerideydi.
İçini dışını inceledik, fotoğraflar çektik.
*
Dünyadaki önemli şehirlerden biri kabul edilen Frankfurt'un 690 bin nüfusa sahip olduğunu, mesai saatleri içinde etraftan gelenlerle birlikte toplam 1 milyona ulaştığını duyunca çok şaşırdım.
Bu şehirde yaşayanların yüzde 25,5'i yabancı.
Yabancılar içindeki Türklerin oranı ise yüzde 20.
O halde elinde kalem olan hesap etsin bakalım, Frankfurt'ta kaç Türk yaşıyor ve havuz kaç saatte dolar?
*
Otel havalı dedik ya, adını Kenedi'den alan bu otelden bahsetmek gerek.
Büyük bir süit idi verdikleri anahtarın açtığı.
Oturma bölümü bile üç kısımdan oluşuyor. Koltuk takımı, çalışma masası, görüşme masası...
İçeride iki tuvalet, iki banyo, iki televizyon, geniş balkona açılan iki yerde toplam üç kapı...
Adamlar elini korkak alıştırmamış, masraftan sakınmamışlar.
Bir de aynalar var ki, her buldukları yere büyük aynalar serpiştirmişler salataya zeytin serper gibi.
Merak ettim göz kararı hesaplamaya çalıştım, içeride kullanılan 8 kadar ayna bulunuyor; onların kapladığı alan 14 metrekare civarı.
Banyoda koltuk var. Yıkanırken yorulan olursa dinlensin diye herhalde. Ya da öbür taraflarda sıkılan olursa, gitsin banyoda otursun tek başına düşünsün diyedir, kim bilir?
*
Merak edince, bir de otelin kral dairesini gördük.
Orada kuyruklu piyano görünce, dayanamadım biraz tuşlarına dokunup tıngırdattım. Sesi çok güzeldi.
Nasıl heyecanlandım anlatamam.
Onlar gitsin, ben burada çalmaya devam edeyim diye düşündüm.
Enteresan gelebilir. Koca adam, bir piyanonun tuşlarına dokunuyor ve çocuk gibi müthiş bir heyecan duyuyor.
Eh, biraz merakınız varsa, o heyecanı anlarsınız. Anlamayan da mazur görsün yeter.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.