Sistem oturmuş usta!
Hızlı trenle Frankfurt'tan Köln'e gideceğiz. Hareket saati 11.29 görünüyor. Dalga geçer gibi. Yap kardeşim şunu on bir buçuk diyesi geliyor insanın. Lakin olmaz. Biliyoruz. Hesap kitap gözetilerek belirlenmiş bir vakit o. Sistem meselesi.
Her durumda "Bizde olsa" diye başlamak doğru değil.
Yaklaşık iki yüz yıldır, Avrupa'ya giden insanlarımız "Adamlar yapmışlar arkadaş" sözüyle mevzua dalıp arkasından "Bizde olsa" ile devam etmekteler.
Artık ondan da gına geldi.
*
Şehirlerin düzenine, köylerin intizamına, sistemin düzgün işleyişine ve daha birçok şeye hayranlık duyup, üç günde kendi memleketindeki aksaklıklar sebebiyle moral bozukluğu yaşamak, az gelişmiş ülke insanlarının döngüsü.
Şükür ki bizim için bu döngü kısır sayılmaz; tüp bebek ihtimali yüksek.
Vitesi yükseltmişiz, ilerliyoruz ne de olsa.
Hızlı tren saatte 300 kilometrenin üzerine çıktı, tam verilen saatte Köln'e vardık.
*
Trenden iner inmez Dom Kilisesi bütün heybetiyle karşımıza çıkıyor.
Esas Dom buymuş meğer.
Başı göğe erdi erecek.
Bir yandan inşaat, bir yandan bakım faaliyeti devam ediyor; yaklaşık 950 yıldan beri bitmeyen bir çalışma.
Otelimiz hemen yanı başında.
Arka tarafta Türk Mahallesi.
Otel müdürünün adı da soyadı da Türk.
Tanışıyoruz, kartını uzatırken söylüyor: "Babam Türk, annem Alman. Türkçe anlıyorum fakat konuşamıyorum."
Dokuz kişiyiz, peyderpey toplanıyoruz iç balkon bölümünde ve dokuz defa kart uzatılıyor, o söz dokuz defa söyleniyor.
Gezinin cümlesi belli oldu.
*
Bir rehber bize şehir turu yaptırdı. Önce Dom gezildi. Ardından Köln Belediye binası. Eski bina ve yeni bina yan yana.
Gezdiğimiz bütün şehirlerin savaş döneminde yerle bir edilmiş halinin fotoğraflarını görüyoruz.
Sonra aslına uygun olarak nasıl inşa edildiği gösteriliyor ve anlatılıyor.
İkinci Dünya Savaşına biz de girseydik, halimiz ne olurdu, düşünmek bile sinir bozucu.
*
Rehber nehir üzerindeki demir yolu köprüsünü gösterip oradan günde 960 tren geçtiğini söylüyor.
Bir itiraz anlamında değil, meraktan soruyorum: "Kim saymış?"
O sinirli adam, bir anda gülmeye başlıyor: "Ben saymadım ama biri saymış olmalı."
Nehirde tekne turu sırasında yapılan açıklamadaysa köprüden geçen tren sayısının 1200 olduğu söylendi.
Pazarlık edecek değiliz, günde bin civarında tren geliyor gidiyor diyelim, anlaşalım. Maksat ayak alışsın.
*
Alışveriş yaptınız mı diye sordu bir arkadaş; ufak tefek bir şeyler aldığımızı söyledik.
İyi olmuş dedi, Yunanistan'la İspanya'nın katkıya ihtiyacı var.
*
Cemil Meriç miydi "Batı iki yüzlüdür" diyen; ya da şöyle sormalı: Demeyen kim?
Yanlış değil, yollarda çok sayıda E200 ve C200 gördük. Bazıları kompresör.
Şakayı geçelim ama o tespiti yabana atmak olmaz.
Yüz yüzeyken gayet iyi, iş siyasete gelince durum değişiyor.
*
Akşama Dom'da konser var.
Erken gittiğimiz halde yer bulmak imkânsız. Her yer dolmuş.
Taburesini, minderini, katlanan sandalyesini alan gelmiş. Yerlere oturanların sayısı da hiç az değil.
Yaşlı bir kadını sedyede getirmişler. Boylu boyunca yatarken çipil çipil bakıyor. Son arzusunu sormuşlar sanki.
Derken konser başladı. Yeri göğü inleten bir müzik.
İbadet edercesine dinliyor insanlar; alkış en sonda.
21.04'te çıkalım demiştim arkadaşlara, öyle yaptık. (Zira bir yerden başlamak lâzım, yol uzun.)
*
Bis sırasında "bis gidiyorus" dedik, kalabalığa kalmadan çıktık, 21.30'daki yemeğe yetiştik.
Çıkışta kırmızı kıyafetli rahipler, bağış için ellerindeki keseleri açmışlardı.
Böylece bir programın daha sonuna gelmiş olduk, ertesi sabah uçak bizi almak için bekliyordu.
Ne var ki Köln'de hava alanını gezdirmediler; hâlbuki alışkanlık yapmıştı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.