İmanın güneş yüzlü çocukları Pakistan ve Arakanda yetimhane yapıyor,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Almanya ziyaretinde sürpriz bir misafir karşılıyordu. Başörtülü bir bayan ve kucağında küçük bir çocuk, Furkan. Hikâyesi oldukça ilginç. Erdoğan okuduğu masum bir şiir yüzünden inançlarına kelepçe vurularak Pınarhisar Cezaevi’ne gönderildiğinde bu zulmü yapanlar ileride çınar olacak olan bir fidanın altını suladıklarını nereden bileceklerdi... O zulüm günlerinde Erdoğan’a 10.000 dost mektubu geldi, “Dayan” diyorlardı, “Kalbimiz seninle birlikte atıyor, yalnız değilsin!”
Bunlardan birisi de başörtüsü mağduru genç bir kızımızdı. Başında taşıdığı o onur belgesi yüzünden okulundan koparılmıştı. Erdoğan’a mektup yazarak ne yapması gerektiğini soruyordu. O da “İmanın güneş yüzlü çocuklarına” diye başlayan bir karşı mektup yazmıştı. Bugün Almanya’da kucağında çocuğu ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı karşılayan o genç hanım, dünün başörtüsü mağduru o genç kızdan başkası değildi. Pınarhisar’dan gönderilen o mektubu Başbakan’a gösterdi, Erdoğan çok duygulandı ve kendi kendine “Tohum saç bitmezse toprak utansın, hedefe varmayan mızrak utansın!” diyebildi. Gözleri dolmuştu. Bir anda ruhu Pınarhisar’a uzanmıştı. Onu Pınarhisar’da yendiklerini zannedenler yenilmişti. O, Pınarhisar’a mazlum ve mağdur olarak girmiş ve bir kahraman olarak çıkmıştı. Şehir eşkıyaları bunu bilseler, ona bu şansı verirler miydi?
Bugün tüm mazlum ve mağdurların halinden anlayan ve onları her an kucaklayan bir başbakanımız var. Zira o da sokaktan geldi, acıların, ayrılıkların, zulümlerin içinden süzülerek geldi.
Ve Libya’sı, Bosna’sı, Somali’si, Sudan’ı, Tunus’u, Cezayir’i, Mısır’ı, Filistin’i, Pakistan’ı, Suriye’si, Bangladeş’i, Burma’sı, Arakan’ı, nerede bir mazlum ve mağdur kardeşimiz varsa oraya Türkiye’nin şefkat elini uzatıyor, yani Türkiye 90 yıllık prangalarını kırıyor artık. Kardeşlerimiz açsa biz de açız, onlar toksa biz de tokuz! Onlar mutlu ise biz de mutluyuz!
Kıyamete kadar sürecek olan bu uzun koşuda liderler ve onların ardından koşanların da sorumlulukları var. İşte bugün “imanın güneş yüzlü çocuklarından” yeni bir kesit sunacağım. Bazı kardeşlerimiz için “AKDEM” bilinen bir adrestir. Kurucusu da Prof.Dr. Ahmet Ağırakça. O meş’um 28 Şubat günlerinde başörtülü öğrenciler ikna odalarında inançlarından istifaya zorlanırken, itiraz edenlerin, “Asla” diyenlerin ruhlarına ilmik geçirilirken Ağırakça Hoca, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde kürsüsünü terk edip başörtülü öğrencilerin arasına katılarak onların haklı ve şanlı mücadelesine destek vermiş ve tabii anında kendisini fakültenin kapısında bulmuştu. Oysa o asla rızık endişesi olmayan, rızka Allah’ın kefil olduğuna inanmış bir mümindi. Onun önünde beklediği kapı YÖK kapısı değil, Allah’tan başka her şeyin yok olacağı bir kapıdır, o bir iman adamıdır. Avrupa İslam Üniversitesi diye bir üniversite açar. Başörtülü genç kızlarımıza sığınak olur, dayanak olur, mahkemeye verilir, yılmaz, direnir ve bugünlere gelir. O kazanmıştır. Çünkü o kaybetse de kazananın kendisi olacağına iman etmektedir. Kurduğu üniversiteyi YÖK tanımazmış, ne gam! O eğitime devam ediyor. İstanbul’un Fatih ilçesinde Fatih Camii yakınında, Fatih Sultan Mehmed’in ruhundan ilham ve feyz alarak yürüyen bir üniversite. Pırıl pırıl 800 öğrencisi var. Bunların altına girdikleri yükü duyunca şaşıracaksınız ve “Peki, ben ne yapıyorum?” diye kendinize soracaksınız.
İçlerinden biri çıkar, Hatice Naç. İki çocuk annesi ve AK-DEM’de öğrenci. Daha önce Pakistan’a gitmiş ve orada sel felaketinden sonra yetim kalmış, annesiz-babasız, sahipsiz çocukların hal-i pür melalini görmüştür. AK-DEM’de diğer öğrencileri örgütler ve Pakistan’da bir yetimhane yapılması için çalışmaya başlarlar. Benim kızım da AK-DEM’de öğrenci. Öğrenciler sık sık “sanki yedim” yaparak önce bir simitle geçiştirdikleri öğünlerinden tasarrufa başlarlar, sonra kermesler! Hepsi bu hayır yarışının bir ucundan tutmaktadır. Prof.Dr. Ahmet Ağırakça ve hocaların da her türlü desteği verdiği bu çalışmalar kısa sürede meyvesini verir. Kimi öğrenciler annelerinin küpelerini ya da “Anneler Günü”nde alacakları hediyenin parasını kumbaraya atmaktadır. 27 Nisan’da başlayan bu yetimhane çalışması 3 ay içinde 130.000 TL’ye ulaşır. Yetimhanenin tamamı 870.000 TL’ye malolacaktır. Çatı kuruluş İHH’dır. Paralar İHH’nın bu yetimhane ile ilgili hesaplarına yatırılıyor. Yapılan bağışlar Ziraat Bankası, Albaraka, Türkiye Finans, Kuveyt Türk, Vakıfbank ve PTT Bank’ın tüm şubelerinden İHH’nın ilgili hesaplarına yatırılabilir.
Bu hizmet tamamen Hatice Naç önderliğindeki AK-DEM’li öğrencilerin ve bu çığlığa bulundukları yerden karşılık verenlerin olacaktır.
Bu kardeşlerimiz bir de İstanbul’da Boğaz gezisi düzenlemişler. 4 Ağustos Cumartesi günü İstanbul Boğazı’nda gemide bir iftar yemeği. Biletler 50 TL, gemide ayrıca kermes de yapılacak. Bu iftar gezisine katılmak isteyenler İHH’nın 0212 631 21 21 no’lu telefonundan 6’yı tuşlarlarsa oradan gerekli yardımı göreceklerdir. Şimdi o davetiyeden gönüllerimize akan ince mesajı aktarmak istiyorum:
“Kaç kardeşsiniz sorusuna tüm yüreği ile 1 milyar diye cevap vermeyi arzulayanları, 1433 Ramazan’ının 16. günü Marmara Denizi’nde iftara bekliyoruz. Pakistan Khairpur’da inşa edilecek yetimhaneye dua ile bir tuğla da siz koyabilirsiniz. Gelin; yeryüzünün insan eli ile kucaklaşan topraklarına, bereketli yağmurlar gibi durmaksızın yağan yetimlerin kokusu sinsin ellerimize... Ki hep rahmet nazarı ile baksın duaya açtığımız ellerimize, kimse’si yetimlerin...”
Bu davetin muhatabı yüreğinde insan sevgisi taşıyan herkestir. Hele bu insanlar yetim olunca anasız-babasız, kimsesiz olunca daha bir dikkatle bu manzaraya bakmak kalıyor bize. Çoluk-çocuğunuzla mutlu bir yuvada, iftar sofranıza oturmuşsunuz, o orucunuzu açacağınız mutlu anı bekliyorsunuz. Birden gözünüzün önünden bir kazada ya da Allah korusun tüm İstanbul’da bir deprem olmuş ve o gözünüz gibi sevdiğiniz, her istediğini anında yaptığınız çocuklarınız hayatta yapayalnız kalmışlar ve tüm akrabalarınız da o felaketin kurbanları olmuşlar. Olamaz mı? 17 Ağustos depremini hatırlayınız lütfen. İşte Pakistan yetimleri böylesine bir sel felaketinden arda kaldılar. Sen-ben, siz-biz onların yaralarını sarmazsak George mu, Hans mı, Salamon mu onlara yardım elini uzatacak! Bu kutlu yürüyüşte başta kimsesizlerin kimi sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, eşleri Hayrunnisa Gül hanımefendi ve Emine Erdoğan hanımefendi başta olmak üzere tüm bakanlarımızı, milletvekillerimizi, il ve ilçe belediye başkanlarımızı, din adamlarımızı, vali ve kaymakamlarımızı, üniversitelerimizi ve iş adamlarımızı, AK-DEM öğrencilerinin harçlıklarından biriktirerek, “sanki yedim” yaparak kurulmasına çalıştıkları Pakistan’daki yetimhanenin duvarlarını sevgiyle, muhabbetle örmeye çağırıyorum. Sesimizin ülke çapında yankı bulması için de herkesin bu yazımızı en az on yere e-maille ulaştırmasını bekliyorum. Bu yetimhanenin tamamlanmasının ardından Arakan yetimleri için çalışacaklarını söyleyen AK-DEM’li öğrencilerin önünde saygı ile eğiliyorum. Bir melekler ordusu alınlarınızdan öpsün!
Cumartesi günü gemi iftarında buluşmak duası ile Allah’a ema