İran kime hizmet ediyor?
İranın, İslam Cumhuriyetinin kurulduğu günden bu yana Farisi Şiasının bölgede başat unsur olmasından başka bir çalışma içinde olduğu görülmemiştir. Müslüman coğrafyasında İslamın otoritesi için çalıştığına, gulatıyla ehl-i kıblesiyle bir bütün olarak kabul ettiği Şii unsurların dışında bir İslami varlıkın hayat bulmasına rıza gösterdiğine, özellikle de Ehl-i Sünnete dayalı bir İslami sistemin kurulmasına gönlünün yatkın olduğuna şahid olunmuş değil.
Bu cümleleri mezhebi taassupla yazıyor değilim. Bugün Ümmet-i Muhammedin birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç var; ayrılık lüksümüz yok. Esasen Ehl-i Sünnetten olduğunu söyleyip de Kerbela duyarlılığından, Hüseyni Kıyamdan bihaber olanların, buna duyarsız kalanların ne derece Ehl-i Sünnet olacağını da sorgulamak gerektiğine inanıyorum.
Ancak bunu yapmanın, Ehl-i Sünnet yolunun, yani Peygamber ve Ashabının yolunun terk edilmesi demek olmadığını; gücü eline geçiren bir ailenin yaptığı zulmün faturasının bütün Ehl-i Sünnet mensuplarına çıkarılmasının adil ve doğru bir yaklaşım olamayacağını, Emevi zulmünü onaylamayanlara karşı Şii değil diye ideolojik yaklaşımla cephe alınması gerekmediğini hatırlatmak lazım.
Ehl-i Sünnetten olup da Kerbela Faciasını onaylayan bir tek kişi gösterebilir misiniz? Bütün Ehl-i Sünnet topluluğunu Kerbela katliamının faili gibi görmeyi, Kerbeladaki acı katliam karşısında doğru tutumu göstermekten korkanlarla, olaya bir dahli olmayanları aynı kefeye koymayı fıtri vicdana havale ediyorum. İnsanların korkularını itikadlarına bağlayan bir yaklaşıma da, kıyam duyarlılığını es geçen bir anlayışa da son vermek lazım. Çünkü bugün, ümmetin vahdet içinde olmasını gerektiren birlik ve beraberlik günü.
Bu ana çerçeve içinde tekrar İranın tutumuna dönersek; İranın, İslam Devriminden bu yana Suriye konusunda kesintisiz yanlışlık içinde olduğunu görürüz.
Hatırlayalım, merhum Humeyni 1 Şubat 1979da İrana dönüp dini liderliği üstlendi. Bundan 3 yıl sonra, 2 Şubat 1982de Suriyenin Hama şehrinde İhvan-ı Müsliminin önderliğinde Alevi-Nusayri Baas Rejimine karşı ayaklanan Suriye Müslümanları, dünyanın gözleri önünde Baba Esed yönetiminin katliamına uğradı; 50 bin Müslüman şehid edildi.
Suriye Hamada katliam yaparken, İslam Cumhuriyeti İrandan ne beklenirdi? Hiçbir şeye gücü yetmiyorsa, en azından Hama katliamını yapan Suriye yönetimiyle ilişkilerini gözden geçirmesi, katliamı kınaması, onaylamadığını ilan etmesi falan, değil mi?
Ama hayır! Tam tersini yapan İran, Hama Müslümanlarının değil, katil Baas rejiminin yanında yer aldı. Tıpkı bugünkü gibi. Bugün de katil Baas rejimini ayakta tutmak için bütün gücünü sarf ediyor. Son hamle olarak, Halepi kaybetmek ve böylece yıkılmak üzere olan Baas rejimini ayağa kaldırmak için Halepte katliam yapan oğul Esed yönetimine askeri destek veriyor. İran Genelkurmayının Suriyeye desteklerinin askeri boyuta dönüşebileceği açıklamasının ardından, Halepde tutunamayan Esede destek için 4 bin kişilik askeri gücü Suriyeye gönderiyor.
Yani İran, Suriye konusunda kuruluşundan bu yana istikrarlı bir politika izliyor. Ama bu istikrar, maalesef İslamın ve Müslümanların yararına değil. Çünkü İranın amacı, görünen o ki, Fars yayılmacılığını sağlamak. Bunun için mazlumun yanında yer almaktansa, zalimle işbirliği içinde olmayı, zulmüne devam edeceği belli olduğu halde zalimi desteklemeyi yeğliyor. İslam sadece bunun ideolojik altyapısı gibi kalıyor.
Amarikan emperyalizminin ve siyonist güçlerin İranı yok etmek istedikleri malum. İranın, hayatiyetini sürdürebilmek için bölge içinden ve dışından destekçilere ihtiyaç duyduğu, bu açıdan kimi ittifaklara yöneldiği, Rusya, Çin ve Suriye ile ilişkilerinin bu kapsamda değerlendirilip anlayışla karşılanması gerektiği söylenebilir.
Ancak bu, mazluma karşı zalimin yanında olmak şeklinde mi tezahür etmeli? İran, Baas rejimine karşı Suriye Müslümanlarının yanında yer alsaydı, bunu yaparken de Baas sonrası kurulacak bir İslami devlet ile ittifak ve destek anlaşmalarını şimdiden yapsaydı, kuruluşuna katkı sağladığı yeni Suriye ile ilişkilerini daha güçlü temellere dayandırsaydı da aynı sonucu elde etmiş olmaz mıydı? Bu noktada İranın, mezhebi taassupla hareket ettiğini söylesek, Şia dışında bir İslam devletini görmek istemediğini ifade etsek yanılmış mı oluruz?
İranın, Suriye tutumu ile kime hizmet ettiğinin sorgulanması lazım. Görünen o ki, İranın tutumu İslama ve Müslümana hizmet etmiyor. Peki, İslama ve Müslümana hizmet etmeyen bir tutum, genelde küfre ve kâfire, özelde ise günümüz şartları itibariyle İsraile ve ABDye hizmet etmiş olmaz mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.