Neye baktı, neyi gördü?
Bir zamanların “bakan”ı, hem de iki kere!
Gerçi Kültür Bakanlığı bir teşehhüd miktarı bile değil... Fakat teşrifat öyle demez: “Bir gün bile o koltuğu işgal ettiysen, ebediyen bakansın!”
Üç kere millet “vekili”. (Seçim çevresi devamlı değiştiğine göre, asiller ondan pek memnun olmamışlar zahir!)
1970’lerin efsanesi... Bakanlık ne ki, onu ancak “liderlik” paklar!
Hali, tavrı, kalınlaştırdığı sesi, hele bıyıkları... Diplomaları, “cemaat”i... Haza lider!
Fakat kısmetinde yokmuş. Vekil oldu, bakan oldu. Şimdi eskilerden hatırlayanlar dışında unutulmuş bir eski siyasetçi...
Siyasetçinin “eski”si, “emeklisi” filan olmaz. Bir siyasetçi ölene dek siyasetçidir. Yani gözünü siyasetten geri çekmez. Bir yolunu, fırsatını bulur, pundunu getirir yine vekil, bakan, başbakan filan olmak ister...
İlk partisi MHP... 12 Eylül’den sonra ANAP ve onun parti hurdalığına atılmasından sonra DYP ve onun feshinden sonra DP...
Deniz bitmiş! DP hem var, hem yok! Bir böyle partide iki Bayburtlu!
Biri bile fazla!
Şimdi ne olacak? Bir partiye göz kırpılacak. Lidere yanaşsan, bu yaştan sonra zor iş, zaten çevresi izin vermez. Onun alanına giren yerlerde kendini hatırlatacaksın. Eski tabirle, “Isbat-ı vücud edeceksin”.
Bu hatırlatma, senin mevkiin, birikiminle mütenasip olmayabilir. Bilhassa olmayabilir zaten.
Eski partinin evereğindeki (hinterlandındaki) bir gazeteye köşe yazarsın, işte şık bir hatırlatma vesilesi!
Hatırlatırken, muhalefetin en düşük seviyede ifade edilmiş tezlerini kerametmiş gibi yücelteceksin ki; o zaman, “vay eski bakan... partimizle tıpa tıp aynı görüşte...” mesajı yayılsın.
Mevcut yöneticiler de, “işte eski bakan, umur görmüş... o bile böyle diyor...”diyebilsin. Umulur ki, listeler yapılırken, “birkaç da tecrübeli isim yer alsın” denildiğinde hatıra gelebilesin...
Bakın eski bakan (ve fakat görmezden gelen) neler söylüyor: “İktidar Partisi’nin devletimizin dış politikasını, sorumlu olduğu on yılda nereden nereye getirdiğini görmenin zamanı gelmiştir.”
Güzel, hep beraber görelim: İki binli yıllara kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin kendine ait bir dış siyaset iddiası var mıydı?
“Var” diyen yalanın büyüğünü, kuyruklusunu, sunturlusunu söyler!
Kağnı gölgesinde yatılır, aslan numarası yapılırdı!
Milletlerarası arenada Türk hariciyesinin esamisi okunmazdı. Şimdi hazretin eski konuşmalarını bulsam, 1970’ler, 1980’ler ve 1990’lar... Hariciye için neler söylemiş...
İlk sözü şüpheniz olmasın: “Gayri milli”dir...
Şimdi birden, nedense, o ABD’den, Avrupa’dan hiza tutan kuyrukçu siyaset altın çağ oluveriyor.
Eminim o zamanın hariciyecileri için de “monşer” tabirini kullanırdı!
İnsanız ya, hafızamız nisyanla malüldür ya...
Unutalım!
“Dış siyaset düzenlenirken sorumlu kadroların fikirleri sorulsa, düşünceleri dinlenilse idi on yılın bilançosu iflasla sonuçlanmazdı.”
Ayol, Türkiye’nin hariciye bürokrasisinin cumhuriyet balosu düzenlemek, bulundukları ülkelerde resepsiyonlara katılmak dışında iş yaptığı mı var dı ki, hariciyecilerin bakana satacak fikirleri olsun?
Türkiye’de hariciye ilk defa bir kimlik kazanıyor. Bunu dışarıdan bakanlar söylüyor, bizimki gibi yerli “bakan” görmezler değil!
İki binli yılların hariciyesi Türkiye’nin temsil alanını genişletti. Daha önce bayrak gösterilemeyen birçok ülkede elçilik, konsolosluk açıldı. Hariciyenin kadrosu genişletildi. “Monşer” tipler yerine milli karakterler işin içine girdi. Bütün bunlar âgâh olanları sevindirmeli değil mi?
Ama ismin âgâh olması yetmiyor, isimle müsemma olmak da gerekiyor!
Ya şu sakız: “Dış politikamızın, bağımsızlığını kazanmış kardeş Türk devletleri ile ilişkileri ise tam bir hezimettir. İktidarın bu devletlerle yaptığı işler hiç denecek kadar yetersizdir. Halbuki bu devletlerle kaynaşarak ortak kurumlar vücuda getirerek Birleşmiş Milletler’de (BM) belli bir ağırlığa kavuşmak mümkündü. Türkiye, Ermenistan’la futbol maçı politikası yaparak Azerbaycan’ın büyük ölçüde bize olan güvenini kaybetmiş hale getirdi.”
Bu bayat sakızı çiğneyeceğine, MHP’nin iktidar ortağı olduğu dönemde Türk cumhuriyetleri ile ilişkilerin seyrini takip etse idin. En düşük düzeyli ilişki, maalesef o döneme aittir!
Türk cumhuriyetleri ile ilişkiler neden (şu sıralar) fazla gelişemez?
Bu ilişkiler tek taraflı değildir, bu sahada gelişmeyi tarafların istemesi lâzım. (Burada halkları kastetmiyoruz, yönetimlerden söz ediyoruz. Burunları Kaf dağında diktatörlerden konuşuyoruz! Bir Türk baharı olsun, gör sen o zaman ilişkiler nasıl gelişir!)
Türkiye, Kazakistan’la ilişkilerini en yüksek seviyede sürdürüyor...
Kırgızistan’la keza. Azerbaycan’la fena değil! (Her şeye rağmen Türkiye fedakârlık gösterdiği için.) Ya diğerleri? Onlar seninle ilişkiden korkuyorsa ne yapacaksın?
At bu bayat sakızı! Doğruluktan ayrılma, dürüstlükten korkma. Bir daha vekil veya bakan olamasan da, bu vasıflarınla öne çık! Senden kalabilecek olan o!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.