Başörtülü çıplaklık ve ahlaki çöküş
Sorunun büyüğü”nü görüyor, ama nedense bir türlü üzerine gidip çözmeye çalışmıyoruz. Müslümanların nesli ahlaki çöküşe doğru yuvarlanıyor, ya biçare kalınıyor, ya da kimse umursamıyor. “İslam Toplumu”nun oluşmasına engel çirkin ve acı manzara; ahlaki çöküşün aleni belgesi. Güya “başörtülü”, ama aslında çıplak!
Öyle başörtülüler var ki, başlarını niçin kapattıklarını anlamak imkânsız. Yarım yamalak bir örtünün dışında tesettür namına bir şey göremezsiniz. Başörtüsü dediysem, onun da İslami ölçülere uygun olduğunu sanmayın. Başı açık ile kapalı arasındaki tek fark, başa öylesine dolanmış bir bez parçası. Müslüman ve mütesettir bir bayanın mahremiyetinden, edep ve hayâsından eser yok. Başlarındaki örtü hariç, tesettürlü olduklarının başka hiçbir alâmeti de yok!
Büyük sorunlarımızdan biri bu değil mi? Nelerle uğraşıyoruz, ama aslında hangi sorunların üstesinden gelmemiz gerekiyor, bunun farkında mıyız? Kadınıyla, erkeğiyle İslam ahlâk ve edebinden nasibini alamamış bir “İslam gençliği” ile gideceğimiz tek yer “çürümüşlük ve çöküş” değil mi? “Müslüman toplumun yarınları”nı böyle bir gençliğe mi emanet edeceğiz?
Manzarayı biliyorsunuz ama yine de kısaca tasvir edelim:
Kızımızın başı örtülü, ama bacağına giydiği sımsıkı bir pantolonla dolaşıyor! Başı örtülü, ama yakasını-bağrını, ya da belini de açmak suretiyle, iç çamaşırını dahi gösteren bir gömlek giymiş! Başı kapalı, ama kısa kollu bir tişört var üzerinde! Başı kapalı, ama giydiği etek şeffafa yakın, ışık vurduğunda altını gösteriyor! Başı kapalı ama şeffaf bir elbise ya da etek giymiş, ama bacağında bir şey yok; rüzgar estiğinde, elbisenin etekleri kalkıyor, ortada ne tesettür kalıyor, ne mahremiyet! Başı kapalı, ama sokak ortasında bir herifle -kocası da olabilir, ama ne fark eder ki-, öpüşüyor! Başı kapalı, ama sevgilisiyle/kocasıyla sarmaş-dolaş sokaklarda, gezi ve eğlence yerlerinde uygunsuz davranışlar sergiliyor! Başı kapalı, ama erkeklerle birlikte öyle bir diyalog ve şaka/şamata içinde ki, kulağına geldiğinde utancından yerin dibine giriyorsun da kızımız/oğlumuz gayet rahat! Başı güya kapalı, ama başörtüsü öyle küçük ki, saçları sığmıyor örtüye, dışarı fırlıyor! Başı kapalı, ama saçını “deve hörgücü” gibi yapmış, çağdaş bir görüntüye özendiğini belli ediyor. Başı kapalı, ama başörtüsü öyle ince ki, örtünün altındaki saçları, kullandığı tokanın rengi ve şekli bile görünüyor! Başı kapalı, ama giydiği ince elbise göğüslerini bütünüyle belli ediyor! Başı kapalı, ama yırtmaçlı bir etek giymiş, adımını attığında -afedersiniz- kıçına kadar meydana çıkıyor!
E, o zaman niye örtünüyorsun kardeşim? Açıver de bari “İslam’ın ahlâk ve âdâbı”na, “Müslümanın izzet ve onuru”na, gerçekten örtünen “mü’mine kadının mahremiyet, edeb ve hayâsı”na zarar verme! Git, ne halt edersen et, ama dinime bulaşma!
Kadınlarımız böyle de, erkeklerimiz sütten çıkmış ak kaşık mı? Hangi melaneti ararsan, genciyle yaşlısıyla, “Müslümanım” diyen erkeğimizde bulabilirsin. Karısını, kızını, kızkardeşini yukarıda sergilediğimiz manzara içinde gördüğü halde buna ses çıkarmayan baba, koca, kardeş sanki daha mı edebli? Ya da az önce çizdiğimiz manzaranın bir yarısında da güya Müslüman erkeklerimiz yok mu?
Böyle bir manzarayı görüyoruz da uyarıyor, “nasihat görevimiz”i eda ediyor muyuz? Her şeyden önce, böyle bir derdimiz var mı? Bundan da önce, “İslam’ın ahlâk ve edebi”nden ne biliyoruz? İkaz edersek bizi terslerler, hakaret ederler; bize bulaşmasınlar da, ne halleri varsa görsünler” mi diyoruz yoksa?
İyi de, onlar senin dininin mensubu olarak algılanıyor; yaptıkları her şey İslam’a mal ediliyor! Buna nasıl duyarsız kalırsın? Yoksa, Rasulullah’ın, kıyamet alâmetleri arasında saydığı, yol üstünde zina edenlerin olacağı, ama hiç kimsenin, “ne yaparlarsa yapsınlar, ama bana bulaşmasınlar” diye müdahale etmeyeceği dönem acaba bu dönem mi?
Sözün kısası, tam bir “ahlâki çöküş” yaşanıyor! Böyle giderse, bugünümüz pislik içinde, geleceğimiz ise içinden çıkılması imkânsız görülen zifiri karanlık!... Ne yapıp edip, bu “ahlâksız gidişat”a dur demeli, bu rezalete, böyle çirkin bir kepazeliğe son verecek etkili ve kesin çarelere başvurmalı. Evet, “etkili ve kesin çareler”e!...
Ahlâken çökmüş, edebini kaybetmiş, gençliğini boşvermiş bir toplum, bir gün devrilip gidecektir de kimse farkına bile varamayacaktır. Bunun hesabını vermeyi göze alacak biri var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.