Faruk Köse

Faruk Köse

Çek bir “ortaya karışık Müslümanlık”(!)

Çek bir “ortaya karışık Müslümanlık”(!)

Allah var iken...

Kur’an Allah’tan indirildiği günkü gibi mahfuz ve ekmel iken...
Rasulullah’ın Sünnet’i ümmete yol göstermeye devam ediyor iken...
İslami bilgi kaynakları ve kültür mirası sarih ve mükemmel biçimiyle elimizin altında iken...
Milyonlarca insan “mü’min ve Müslümanım, Kur’an’a tâbîyim, Sünnet’i yaşamaya talibim” iddiasını taşıyor iken...
“İslam”ın ne olduğuna ve hangi esasları içerdiğine, “Müslüman”ın kim olduğuna ve hangi vasıfları taşıdığına İslam da, Müslümanlar da karar vermiyor artık.
Birileri “Müslümanlar adına” bu kararı alıyor, gerekli “tarif” ve “tanımlama”ları yaparak “kavramların içi”ni dolduruyor; Müslümanlar da sanki kendi “temel kaynaklar”ı ellerinde yokmuş da o “birileri”nin tarif ve tanımlamalarına muhtaçlarmış gibi, herhangi bir “araştırma”ya, “doğrulama”ya gerek duymaksızın onları alıp içselleştiriyor; “İslam’ın ve Müslümanın düşmanlarının biçim verdiği hal”e bürünüveriyor.
Ne oluyor bu durumda?
Al sana “ortaya karışık Müslümanlık!”
Her şey birbirine karıştırılmış, ortaya çıkan “ucube”ye de “Müslümanlık” denmiş.
Allah “iman edip salih amel işlemeyi” (Bakara/25) emrediyor; ama onlar “iman”a “şirk” bulaştırıyor, amele fısk-u fücur...
Allah “Hakkı batıla karıştırmayın” (Bakara/42) buyuruyor; ama o batılı Hak ile ambalajlayıp “Hakkı iptal” pahasına batılı pazarlıyor.
Allah “tağuta itaat etmememeyi” (Zümer/17) emrediyor; ama o “tağuti sistemi Şer’i sisteme tercih” edip tağutlar için efor sarf ediyor.
Allah “şeytana isyan”ı emrediyor; (Bakara/208) ama o “şeytana ittiba”yı esas alıyor.
Allah “mü’minler mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin” (Al-i İmran/28) buyuruyor; ama o mü’minlerden tiksinirken, yahudisiyle, hırıstiyanıyla, budistiyle “bilumum batıl din mensupları”nı ve hatta dinsizleri dost ve müttefik görüyor.
Allah, “dünyanın ahiretin tarlası olduğu”nu (Şûrâ/20) beyan buyuruyor, ama o hiç ölmeyecekmiş gibi dünyalık için çalışıyor.
Sonra ne oluyor? Bu kişinin adı “Müslüman” oluyor. Ama nasıl Müslüman? Manzaraya bakın hele...
Müslüman, ama mesela namaz kılmıyor, oruç tutmuyor; İslam’ın emir ve hükümlerine uymuyor. Üstelik ibadet ehline karşı kin besliyor.
Müslüman, ama Şeriat’a, yani İslam’ın hukukuna karşı. İslami devlet sistemine de, İslam’ın sosyal, siyasal, hukuki, iktisadi ve benzeri hususiyetleriyle hayata hakim olmasına da iyi gözle bakmıyor.
Müslüman, ama “İslami duyarlılıklar”ın toplumsal kabul görmesinden rahatsız.
Müslüman, ama “İslam’ın haram saydıkları”nın “haram” olarak kabul görmesine karşı; bundan rahatsız oluyor. Allah’ın “haram” saydıklarını “helal” sayarken, helalleri yasaklama taraftarı.
Müslüman, ama kâfire muhabbet beslerken Müslümana nefret duyuyor, kafire dost iken Müslümana düşman...
Müslüman, ama “Kur’an’ın hükmü”nün bu çağda geçmediğini, Rasulullah’ın Arapların önderi olup başkasını bağlamayacağını söylüyor; söylemese de fiilen buna inanıyor.
Müslüman, ama Müslümanı en küçük hatalarında Cehennem’e postalarken, “insanlığa hizmet” eden “gayrimüslim”lerin, ya da Kur’an’ı ve Rasulullah’ı kabul etmese de Ehl-i Kitab’ın Cennet’e gireceğini söylüyor.
Müslüman, ama Allah’ın “günah” saydığı bütün melanetleri işliyor, “haram” kıldığı ne varsa tevessül ediyor.
Müslüman, ama hemen hemen İslam’ın hiçbir emrini yaşamıyor, yaşayanlara da iyi gözle bakmıyor.
Müslüman, ama “çağın gereği”ne itibar ederek kurguladığı “dünyevi hayat biçimi”ne göre yaşamayı marifet sayıyor; İslami hükümleri, Rasuli yaşantıyı, ibadetleri çağdaşlığa yakıştıramadığından terk ediyor; insanları bunlardan uzaklaştırıyor ya da uzaklaşanları daha hoş görüyor. Mesela Müslüman, ama “tesettür”e karşı; ya da modayı tesettüre tercih ediyor; ya da Müslüman, ama faizi hoş görüyor; bu çağda, bu ekonomi sisteminde faizsiz işleyişi mümkün görmüyor.
Müslüman, ama hiçbir şeyi “Müslümanca” değil; Müslümanca duymuyor, Müslümanca düşünmüyor, Müslümanca yaşamıyor, Müslümanca hissetmiyor... Müslüman, ama “Kur’an’la da, Sünnet’le de alakası yok.”
Müslüman, ama “laik yasalar”a, tağuti sisteme, şeytani düzenlere sıkı sıkıya bağlı; “Allah’ı dünya işlerine karıştırmıyor.”
Müslüman, ama “Allah’ın düşmanlarına dost, dostlarına düşman” olmayı daha güzel buluyor.
Müslüman, ama çalışmayı en büyük ibadet sayarak diğer ibadetleri önemsiz görüyor; hatta yanına bile yaklaşmıyor.
Müslüman, ama “Kur’an ve Sünnet’ten kaynaklanan İslam”a karşı!
Kafasında öyle bir “Müslümanlık anlayışı” var ki, İslam’dan kimi unsurları taşıyan, ama o formuyla Allah’ın inzal buyurduğu İslam ile alakası bulunmayan bir “Müslümanlık”...
Yersen, çek bir “ortaya karışık Müslümanlık!”
Yemeyelim!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Faruk Köse Arşivi