Firavunların Mirası: İhanet
Suriye'de her gün yüzlerce insanı katleden, bayram günlerinde bile dört yüze yakın insanı imha eden korkunç vahşet ne yazık ki dünyada olan bitenlerin çoğunu gölgede bırakıyor. Böyle bir vahşet başka yerlerde kirli hesapları olanların, tehlikeli planlarını hayata geçirmeye çalışanların işlerini kolaylaştırıyor.
O yüzdendir ki Avrupa'da yeniden İslâm düşmanlığının ve Müslümanların kutsal değerlerini hedef alan çirkin saldırıların tırmanışa geçmesi dikkatlerden kaçıyor.
Kutsal Mescidi Aksa'yı yakma amaçlı sabotajın yıl dönümünde bu kutsal mabedin daha büyük sabotaj ve komplolarla karşı karşıya olduğu, siyonist işgalcilerin burayı tamamen yahudi kuşatmasına almak için adım adım ilerledikleri gerçeğini konuşmaya fırsat bulamadık.
Arakan zulmü son bulmuş değil. Ama Baas vahşetinin günde ortalama yüz kişiyi katletmesi oradaki zulmü ve vahşeti de gölgede bırakıyor.
Mısır'da da yeniden yapılanma döneminde uluslararası emperyalizmin ve onun himaye ettiği siyonist işgalin sinsi politikalarından kaynaklanan sorunlar yaşanıyor ve bunlar da Baas vahşetinin gölgesinde kalıyor. Ama biz bir yandan Suriye'deki zulüm ve vahşet konusunda sürekli dikkatleri canlı tutmaya çalışırken dikkatlerden kaçan bazı önemli gelişmeler hakkında bilgilendirme çabalarımızı da sürdüreceğiz.
Mısır'da bu sıralarda yaşanan sorunlar aslında diktatörlerin halklarına ve kendilerinden sonra gelebilecek halklarının haklarına sahip çıkma konusunda duyarlı yönetimlere ne kötü miras bıraktıklarını gözler önüne seriyor. İşte bu kötü miraslardan biri de Camp David Anlaşması'dır. Halk ayaklanmasıyla tahttan indirilen Hüsni Mübarek'ten önceki Cumhurbaşkanı Muhammed Enver es-Sâdât (Sedat değil) tarafından 1979'da imzalanan Camp David Anlaşması'yla görünüşte siyonist işgal devleti 1967'de işgal ettiği Mısır topraklarını iade etmiş olsa da karşılığında topraklarını ve halkını savunma hakkını da rehin almıştır. Böyle bir hakkın rehin alınması ise Mısır'ın onurunun ve izzetinin ayaklar altına alınması anlamına gelir.
Çünkü anlaşmanın ek maddelerinin ikincisine göre Sina yarımadası üç ayrı bölüme ayrılıyordu ve buranın "C" bölgesi adı verilen ve "İsrail sınırı" olarak nitelendirilen çizgiye yakın yerlerde Mısır herhangi bir savaş gücü, tank, top ve uçaksavar füzesi bulunduramayacaktı. Sadece BM gücü ve Mısır'ın hafif silahlarla donatılmış sınır güvenlik gücü bulunacaktı. Bu bölge ise kuzeyde Ariş'in batısından başlayıp güneyde tam Sina yarımadasının ucunda yer alan Ras Muhammed'de biten çizginin doğusundaki tüm Sina topraklarını kapsıyor. Yani Sina'yı neredeyse ortadan ikiye böldükten sonra "İsrail" tarafında kalan kısmı tamamen silahtan ve askerden arındırıyordu. Bu çizginin batısında kalan Sina toprakları ise ikiye bölünüyor ve her bir bölgede sınırlı sayıda asker ve silah bulundurulmasına izin veriliyordu.
Camp David Anlaşması'na göre "C" bölgesi Sina'nın Akdeniz sahilindeki en büyük şehir olan ve önemli limanlarından da birinin bulunduğu Ariş şehrini de kapsadığından Mısır'ın bu şehirde de askeri güç ve silah bulundurma hakkı yok. O yüzden, belki Hayat Damarları 2 kafilesinde bulunan arkadaşlarımız hatırlayacaklardır, o kafilede kukla Firavun'un adamları bizi Ariş limanına kapatıp dışarıyla irtibatımızı kestiklerinde gece yarısı üzerimize saldırı planladıklarında on bin civarında asker sokabilmek için işgalci siyonistlerden izin istemişlerdi. Tabii, Gazze'ye yardım götürenlere karşı düzenlenecek bir operasyon için işgalci siyonistler sadece izin vermekle kalmamış aynı zamanda kendilerinin taş atan Filistinli çocuklara karşı geliştirdikleri otomatik taş atma makineleri bile vermişlerdi. Firavun'un adamları da bu makineleri kullanarak kardeşlerimizin üzerine adeta iri iri siyah dolu taneleri gibi taş yağdırmışlardı.
5 Ağustos'ta Sina'da sınır güvenlik güçlerini hedef alan saldırının ardından yeni Mısır yönetiminin Camp David Anlaşması'nın getirdiği kısıtlamayı tanımayarak sınıra yakın bölgelere tank, top ve bazı ağır silahlarla birlikte savunma gücü yerleştirmesi üzerine işgalci siyonistler rahatsız oldu. Onların hesabına çalışan yerli işbirlikçilerin de ağızlarını biraz fazla açmaya başladıkları görüldü. Bu konunun ayrıntısına da inşallah müteakip yazımızda gireceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.