İstanbul saldırısı ve din tartışmaları

İstanbul saldırısı ve din tartışmaları

İstanbul’da ABD Konsolosluğu’na yönelik saldırı sonrasında ortaya çıkan değerlendirmeler, bazı konulardaki seviyemizi bir kez daha ortaya koydu.

Saldırının mahiyeti, kimi ve neyi hedeflediği, kimin kimlerle hesaplaştığı ayrıca tartışılabilir. Ancak işin can sıkıcı yanı, bu tür olayların ardından ortaya çıkan ve ‘din’, ‘dindarlık’ gibi konular üzerinde ahkam kesenler.

Bu konularda söz söyleme telaşında olanların, en azından bir parça yakın tarih, dünyadaki İslami hareketler ve Türkiye’ye yansımaları üzerinde fikir sahibi olmaları gerekmez mi? O zaman en azından Türkiye’nin neden farklı olduğunu ve dünyada üretilen birtakım kalıpların bizdeki gelişmeleri açıklamakta ne kadar yetersiz olduğunu anlayabiliriz.

Peki kim bunlara özen gösteriyor? Kim bu konularda biraz olsun çaba gösteriyor? Doğrusu ümitli olmak hayli zor.

Mesela AK Parti’yle açılan kapatma davasını ve ortaya çıkan iddianameyi, her nedense bu boyutlarıyla hiç ele almadık.

Oysa iddianame, kelimenin tam anlamıyla bu ülkenin değerleri karşısında kendisini taraf kabul eden bir metindi. üstüne üstlük, bir de bunu her tarafı dökülen, ucuz ve gecikmiş bir pozitivist algıyla ortaya koydu. İddianamede ‘din’ hayatın dışına itilmesi gereken bir olguydu. Tıpkı Ahmet Necdet Sezer ve zihin ortaklarının dile getirdiği gibi.

Metindeki bu sakat anlayışı, bu çarpıklığı (Alev Alatlı’nın çabalarını saymazsak) ele alan ve bunun ne kadar tehlikeli sulara yelken açtığını söyleyen olmadı.

Oysa bu coğrafyada ‘din’i yok sayarak ya da onu uluslararası tezgahlarda üretilen birtakım kalıplarla anlamaya çalışarak yapılanların hepsi, aynı kapıya çıkar. Onun için şu günlerde ‘Din bu mudur, din adına cinayet işleniyor, kendimizi sorgulayalım’ diyenler, aslında Abdurrahman Yalçınkaya ile aynı yöne bakmaktadır.

AK Parti kuşku yok ki, sudan sebeplerle ve gerçekten tarih önünde büyük bir haksızlıkla kapatma davasıyla karşı karşıya kaldı. Bunun ne hukukla, ne de çokça dile getirildiği gibi bu ülkeyi korumakla ilgisi yok. Israrla ve kör bir inatla Türkiye’de ‘din’in rolünü inkar eden, sözüm ona onun istismar edilmesini engellemek için tavır gösteren odaklar, bir kez daha aynı yanlışı deniyorlar.

AK Parti, Türkiye’nin bu önemli sorununda mesafe alınması için belki üzerine düşeni yapmakta yetersiz kaldı. Ama bir gerçek var. Kapatma davası din-devlet ilişkilerinde zaten var olan gerginliği, daha da tehlikeli bir viraja götürüyor.

Başarılı olacaklar mı? Elbette hayır. Ama bu telaş bizi, sorunları sağlıklı bir zeminde ele almaktan alıkoyuyor. Birbirimizi anlama ve sabır gösterme yerine, giderek derinleşen çatışmaları getiriyor.

İşte bir örnek daha.

Daha önce İsmail Ağa cemaatiyle ilgili kışkırtıcı yayınlara imza atan gazete, şimdi de Suriye’den İstanbul’a gelen Şeyh Muhammed Haznevi’nin ziyaretini aynı üslupla ele alıyor.

Gazetenin bu konulardaki cehaletiyle tanınan yazarı ‘Atatürk Havalimanında tarikatın gövde gösterisi’ başlığını atmış. Amaçları ‘Biz de varız ve güçlüyüz’ mesajı vermekmiş!

Gel de şimdi bunlara Hazneviler kimdir, Suriye’deki konumları nedir, siyasetle, hele Türkiye’deki siyasetle niçin ilgileri olamaz diye anlat.

Nafile bir çaba.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi