Suç ve Ceza
13 aylık bir hazırlık soruşturmasının ardından bugün Ergenekon terör örgütüyle ilgili iddianame nihayet açıklanıyor.
Aslında şimdiye kadar bir şekilde vakıf olduğumuz faaliyetlerine ve örgütlü yapılanmasına bakıldığında bu hazırlık aşaması iddia edildiği gibi çok da uzun sayılmaz. Uzun yıllara yayılmış bir suç ve eylem grafiği ile askeri ve sivil bürokrasi, siyaset, akademi, yargı ve iş dünyasının en yüksek kademelerine kadar uzanmış bir yapılanmayı çözmek herhalde ha deyince yapılabilecek bir şey değil. Bu iddianameyi hazırlama sürecinin akıllara geldiği anda hemen bir karşı hamle ile etkisiz hale getirilebileceği sanki bilinmiyormuş gibi savcıları zamanından önce aceleyle hareket etmeye zorlayan baskıların da bu yapılanmanın bir uzantısı olduğunu anlamak zor değil.
Bu bağlamda yeri gelmişken Şemdinli davasını iki adım öteye gitmekten men edenin bu acelecilik olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şemdinli'de ortaya çıkmış delillere hukuki prosedürün sağladığından çok daha fazla güç vehmedilerek fazla yükleme yapıldı. Bugün ortaya çıkan verilerden anlaşılıyor ki, Org. Büyükanıt'ın isminin bu davaya karıştırılma tarzı tam da bu davanın sonuçlarına düşük yaptırtmanın bir yolu olarak işlemiş.
Yargı sürecinin sağlıklı işleyebilmesi için, kendi güvenliğini de düşünmesi ve bu güvenliği temin edebilmek için kendi çapında bir siyaset izlemesi de, garip gelebilir, ama son derece doğal. Yargıyı tam da kitaplarda yazıldığı gibi dümdüz işleyen bir süreç olarak düşünmek mümkün değil. Hazır E. Org. Hilmi özkök Paşa Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sından açmışken, romanın kahramanı Raskolnikov'u işlemiş olduğu suçtan vicdan azabı duymaya ve bu azaptan kurtulmaya sevk edecek bir bocalamaya ve itirafa zorlayan polis müfettişi taktiklerini de hatırlatmakta fayda var.
Ergenekon soruşturmasının 13 aydır Suç ve Ceza'nın polis müfettişinin psikolojik taktiklerini başarıyla yürüttüğünü görmek mümkün. Hazırlık soruşturmalarının verilerinin basına yansıtılma tarzı çok eleştirildi. Doğrusu birçok durumda insanın bu sızmaları hukuk mantığının veya etiğinin içine yerleştirmesi de mümkün değil. Oysa bu gayr-ı nizami taktiklerin Ergenekon soruşturmasının kendi meşruiyet ve güvenliğini sağlayan bir psikolojik destek oluşturduğu ve bu yönüyle sonuca yardımcı oldukları da anlaşılıyor.
Ergenekon ilişkiler ağının en büyük tehlikesi, laik rejimi korumak, mürtecilere iktidarı kaptırmamak gibi kendi ulvi amaçları açısından her türlü suçu işlemeyi meşru olarak görmeleri. Tıpkı Suç ve Ceza'da kendini suç işleme imtiyazına sahip"üstün insan" gören Raskolnikov gibi. O da kendi değerlendirmelerine göre işe yaramaz hatta insanlığa zararlı olan bir tefeci kadını öldürüp malına el koymayı "normal", hatta bir hak gibi görerek başlıyor işe.
Ergenekoncular bu iktidarı hak etmediklerini düşündükleri "diğerlerine" bırakmamak için suç işlemeyi kendilerine, vicdanlarına alabildiğine meşrulaştırmış görünüyorlar. Belli ki yaptıkları işin yanlışlığına dair en ufak bir kuşkuları olmamış. İşin kötüsü ise onların bu insanlık suçlarını suç olmaktan çıkaran bakışlarına bir medya desteği bulabilmeleri…
ümraniye bombaları, Cumhuriyet Gazetesi bombalamaları, Danıştay cinayeti, topluma kin ve nefret duyguları pompalayan Cumhuriyet Mitingleri, Hablemitoğlu cinayeti gibi açık ve organize işlerin varlığına rağmen Ergenekon soruşturmasını"fasa fiso" olarak niteleyenler belli ki "AKP'den kurtulmak" gibi ulvi bir amaç sözkonusu olduğunda bu tür suçları bile çok masum görebiliyorlar. Başlangıçta her gün ortaya dökülen bir dizi cinayette, bir dizi suç ilişkisinde hiçbir haber değeri görmeyenlerin suça bakışlarında bir "üstünlük" sendromunun etkili olduğu anlaşılıyor.
Sürecin sonuna doğru soruşturmaya yönelik muhalefetin giderek azalmaya yüz tuttuğunu hep birlikte gördük. Bunu suç makinesini besleyen üstünlük sendromunun azalmasının bir işareti olarak görmek fazla iyimser bir değerlendirme olabilir.
Daha gerçekçi değerlendirme, hukukun işletilmesinin bu sendromun en etkili tedavisi olduğudur.