Bunun adı: Siyasi angarya
Dün açıklanan Ergenekon iddianamesiyle başlayan daha çok zanlıların bu suçları işleyip işlemedikleri ekseninde sürdürülen tartışmalar, davanın etrafında oluşan kamplaşmanın tarafları açısından saldırı ya da savunma aracına dönüştürdü. Oysa “Ergenekon”la başlayan tasfiye yeni bir iktidar-sistem ilişkisine daha doğrusu 'siyasete müdahale süreci'ne işaret ettiğini atlamamak gerekir.
Aslında söz konusu olan emekli asker bürokratlardan oluşan bir grubun başı çektiği darbe girişimi olsa da çeteleşme suçlamasıyla tutuklananların paşalık düzeyinde gerçekleşmesinin Türk siyasetinde bazı şeylerin değiştiği beklentisini doğurması normal. En azından ordunun da izin vererek böyle bir temizliğe girişilmiş olmasının sembolik anlamı bile belli kesimler açısından çitayı yükselten bir beklentiye dönüştü.
Oysa olaya daha farklı bakmayı denemek için şu soru sorulmuş olsaydı ayakları yere basan bir durum değerlendirmesine gidilebilirdi. Nasıl oluyor da kapatılma tehlikesiyle yüz yüze gelen bir partinin tartışmalı, en azından bürokrasinin gözünde zayıf iktidarı cumhuriyet tarihinde gerçekleşmesi zor bir operasyonda inisiyatif alarak emekli paşaların ve uzantısı yapılanmanın üstüne gidebiliyor? Daha önce burada yazdığım anlaşma yahut çatışma ikileminin ima ettiği soru hâlâ önemli.
Son gelişmeler, dar anlamda dış etki çerçevesinde değil ama geniş anlamda Türkiye'nin dünya sistemi içinde nerede yer alacağı ve buna Türkiye'deki sistemin ne yönde cevap verdiği sorusundan bağımsız ele alınamaz. Bu çerçevede Türkiye'nin Batı'ya icbar edilmişliği farklı çizgilerde de olsa devam ediyor. Bu çerçevede Türkiye'nin Batı'yla ilişkisinin ABD ve AB ekseninde aynı hat üstünde buluşmuş olması, özellikle AB sürecinin bir devlet politikası olarak belirlenmesi, hükümet ve sistemin diğer ağırlık merkezlerinin anlaşmış olması gerçeğinin devam ediyor oluşu son operasyonun mahiyetini anlamamızda anahtar rol oynar.
Tekrar kapatılma davası ile Ergenekon ilişkisine dönecek olursak klasik darbe yöntemleriyle siyasete biçim verme döneminin kapanmasa bile artık eskisi gibi kolay olmadığı bir döneme girdiğimiz söylenebilir. Klasik darbenin gündemde olmaması kendilerini sistemin sahibi gören başta zinde güçler olmak üzere siyasal erkin siyasetle ilgilenmeyecekleri, biçimlendirmekten vazgeçtikleri anlamına gelmez. Sadece yöntemde bir değişiklik söz konusu.
Askeri darbe ihtimali bir yöntem olarak geriye düşerken daha sofistike yöntemlerle siyaseti biçimlendirecek bir yapılanmadan söz ediyoruz.
Ne kadar muktedir olduğu tartışmalı bir iktidara, Meclis'e karşı Anayasa değişikliği bile yapmayı engelleyen, ancak ihtilal yapabilirseniz değiştirebilirsiniz anlamına gelecek yargı darbesi gerçekleşirken, emekli askerlerin tutuklatılmasının açıklaması olmalı. AKP ile devam edip etmemede; sadece devletin sahipleri değil aynı zamanda küresel kapitalizmin temsil ettiği dünya sisteminin tutumu da belirleyici olacak.
Türkiye'nin küresel sermayeye entegre olması, bunun meşrulaştırılmasının AKP'den başka bir aktör eliyle gerçekleşmesi mümkün görülmüyor. Yani iktidar üzerinden küresel sermaye ve onun gerektirdiği dönüşümler gerçekleşirken aynı zamanda AKP'nin daha da törpülenmesi söz konusu. Bu törpülenme talebi sanıldığının aksine sadece askeri bürokrasi ve yargıdan gelen müdahalelerle sınırlı değil. Bu zamana kadar AKP'ye destek veren uluslararası güçlerden özellikle ABD kanadından gelen baskılar da unutulmamalı.
Basitçe özetlemek gerekirse; AKP ile devam edilecekse iktidar alanının adeta belediye yetkisiyle sınırlı bir siyasal alana hapsedilmesi düşünülmektedir. Bunun anlamı şu; siyasal talepleri geriye çekilmiş bir iktidar olarak siyasetin angaryasını yüklenmesi istenmektedir. Nasıl ki çöp toplama gibi hizmetlerde AKP'li belediyelerden şikayetçi olan yoksa hükümetten de bunu aşan bir siyasi irade göstermesi istenmemektedir. Böylece hem küresel sermaye ile ilişkiler bozulmadan yabancı sermaye akışı bir şekilde girmeye devam edecek ve ekonomi kritik eşikten en az zararla atlatılmış olacak.
Alternatif iktidar formülünün olmaması sistemin bir şekilde AKP ile devamını istediği söylenebilir. 2001 krizine benzer bir krizi bu süreçte ülkenin kaldıramayacak oluşunu kestirenler bu 'angarya'yı AKP'ye taşıtmaya devam edecekler demektir. İç dengeler yani devlet adına karar vericiler toplumsal talepleri siyasete taşımaya mecali kalmamış bir iktidara adeta belediye yetkileriyle sınırlı bir alan vermek istiyor. Bu ana kadarki sergilediği tutumla da hükümetin iktidarda kalmak pahasına bu role razı olduğu anlaşılıyor.
Amerika'nın gerek askeri gerekse ekonomik hedeflerine ulaşmak konusunda kapatma davasını AKP'yi ve Türkiye'yi ehlileştirme fırsatı olarak değerlendirdiği gelen ince ayarlı mesajlardan anlaşılıyor. Kapatılmaktan kurtulmuş ama Ortadoğu'daki planlarına uyum sağlayacak adeta hadım edilmiş bir iktidar görüntüsü ABD için çok da uygun görünüyor. Laiklik konusunda ulusalcılardan daha özgürlükçü olmayan ama pragmatist yaklaşımla toplumsal tabanı bulunan siyasi hareketle iş tutmayı yeğleyen Amerika'nın ehlileştirme operasyonu hiç de yabancısı olmadığımız bir yöntem.
Bu anlamda iç ve dış dengelerin iktidarı ehlileştirme konusunda ortak çıkar görmeleri önemli. Bunun pratik karşılığı kapatılmadan ya da kapatıldıktan sonra daha da törpülenmiş bir yapıya izin vererek yola devam şeklinde tezahür edebilir.
Tüm bunlardan sonra ortaya çıkan sonuç, darbelerin daha sofistike yöntemlerle gerçekleştiği, AKP'ye de özellikle ekonominin 'siyasal angarya'sının yüklendiği sınırlı bir iktidar alanına razı edildiği bir model olabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.