Söylemin nefreti!
Üşenmemiş saymış... Gazetemizde bilmem kaç tane nefret söylemi ihtiva eden yazı yayınlanmış...
Demek ki, kendisinden bahseden bütün yazılar nefret söyleminden ibaret.
O yazınca bilimsellik filan oluyor... Siz onu eleştirince, eleştirme de değil, nerede durduğunu söyleyince, yazdıklarınız nefret söylemi hüviyetine bürünüyor!
Bayramoğlu, o PKK sempatizanı yazıları başka gazetelerde yazsa idi, bizim için mevzu teşkil etmezdi. Zaten bir gazete baştan aşağı öyle yazılarla dolu. Hani PKK Pravdası deniliyor ya...
Ne yapsa hükümet suçlu. Bilhassa da Başbakan! Onun ataerkil tavrı olmasa, her şey güllük gülistanlık olacak. Ne çare ki, Başbakan ataerkil tutuma saplanmış, Kürtçü şiddet de böylece mazur (ve hatta masum) oluyor.
KCK, BDP ve hatta PKK bloğunun silahlı-silahsız şiddetten başka mesajı/hedefi olmayan tavır ve uygulamaları Başbakanın tutumu yanında masum kalır.
KCK tutuklamalarının ardından az ağıt yakmadı. Az Başbakana yüklenmedi.
BDPnin terör uzantısı tavrını eleştirenlere, başta Başbakan olmak üzere az yüklenmedi.
Son yazısı şaşırtıcı bir yelken indirme pozisyonu gibi görünüyor. (8.9.2012)
Son gelişmeleri sadece Başbakanın kullandığı tepkisel dil üzerinden okumak, bu dili yarının muhtemel sorumlusu ilan etmek mantıklı mıdır?
Başbakanın dilini ve hükümetin sorumluluklarını elbet tartışalım ve eleştirelim.
Nitekim yapıyoruz...
Ama bu tutum zaman zaman kestirme yol haline gelebiliyor.
Açık: Artık Kürt siyasi hareketinin sorumluluğu da tartışılmak zorundadır.
Mesele şu: Hükümetçi bilinen bir gazetede sütun sahibi bir yazar, hükümete, Başbakana yönelik kendi ifadesiyle nefret söylemi denilebilecek yazılar yazarsa ne olur?
Bu belli ölçüler içinde kalmak kayıyla, kabullenilebilir bir durumdur.
Başbakan da eleştirilebilir. Fakat işin eleştiriyi aşan, süreklilik kazanan bir tarzı ve dozu var.
Bu tarz ve doz, öyle bir noktaya geliyor ki, PKK şiddetini bile Başbakanın siyasetine tepkiye dönüştürüyor. Eksik söyledim: Makul, kabul edilebilir, hoş görülebilir bir karşılığa dönüştürüyor.
Şunu anlamak mümkün: Hükümetçi gazetede yazıyorum. Bu konumda okunuyorum. Burada yerim sağlam. Şimdi karşı tarafta bir konum edinmeliyim. Asıl güç olan bu. Hükümetçiler için de vazgeçilmez, Kürtçü şiddet için de zorunlu bir isim olmak...
Bayramoğlu, bunu başarabilir mi?
Birinci kesim tamam... Bunu garanti görüyor. İkinci kesimin garantisine doğru da ciddi adımlar attı.
Fakat muhterem yazarın asıl amacı bu muydu? Son yazısı bende tereddütler hasıl etti.
Artık PKK şiddetini sırf hükümete reaksiyon derekesinde görmüyor.
Bu bir nevi yelken indirme.
Gazetesindeki köşesini mutlaka muhafaza etmek arzusunda. Her hal ü kârda orada olmalı. Kürt şiddeti ile bu yüzden arasına mesafe koyabilir.
Daha önemli bir durum için bunu yapabilir gibi geliyor bana.
Malûm, Tehcirin 100. yıldönümü yaklaşıyor...
Ermeniler dünyayı ayağa kaldırmak için çalışmalarına hız veriyorlar. Ortalık dumanlı. Bayağı mesafe alabilirler.
Türkiye ne yapıyor?
Çok fazla görünür bir şey yok.
Görünen, Ermenistandan özür dileme yönünde güya sivil bir tavır oluşturma çabası, soykırımı tanıma yönlü çıkışlar var. Tam zamanı, şu sıralar mevziyi terk etmeye gelmez.
Bu sözleri gidip Tarafta veya benzeri gazetelerde yazmanın bir tesiri olmaz. Onların ne yazacağı veya yapacağı biliniyor zaten.
Yelkenler bu yüzen suya indirilmiş olabilir desem bu da nefret söylemine girer mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.