ABD yeni Irak'lar arıyor
Libyadaki ABD Büyükelçisi Chris Stevens ve üç koruması öldürüldü. 10 Libyalı güvenlik görevlisi de aynı akıbete duçar oldular. Gerekçe de İsrail asıllı bir yönetmen tarafından çekilen ve İsrail tarafından finanse edilen bir film. Bu filmde Peygamberimiz Hz. Muhammed aşağılanıyor ve hakaretamiz ifadeler kullanılıyor. Bu filmin ABDde vizyona girmesi üzerine ABDye karşı protestolar başladı. Libya, Tunus, Mısır, Yemen, Afganistan, Bangladeş ve Irakta aynı ülkenin elçilikleri önünde binlerce gösterici filmin vizyondan kaldırılmasını isteyerek ABD bayraklarını ateşe verdiler. Bu arada Libyada ve Yemende ABD elçilikleri basıldı. Libyada iş bir adım daha ileri götürülerek Bingazideki ABD Konsolosluğunda bulunan büyükelçi ve 3 koruması öldürüldü. Ve 10 kadar da onları korumakla görevli Libyalı güvenlikçi öldürüldü. Olay üzerine ABD Başkanı Barak Obama, Libyaya iki savaş gemisi ve bir de antiterör timi gönderileceğini açıkladı. Sonuç: Kimse bizden adalet beklemesin! Zaten ABDden kimsenin adalet filan beklediği yok. Onların Afganistan ve Irakta nasıl adalet dağıttıklarını biliyoruz. Girdikleri her yerde kan, gözyaşı, ırza tecavüz, işkence ve tam anlamı ile yağma! Yani o ülkenin kendi halkına ait tabii zenginliklerinin ve hazinelerinin kitabına uydurularak ABDye transferi! Şimdi gözümüzü dört açıyoruz ve olaya başka bir tepeden bakıyoruz. Libyada Kaddafi dönemi kapatılırken Fransa ilk hamleyi yapmıştı ve otomatik olarak ABDnin önüne geçmişti. Böylesine bir elçilik baskını ile ABD, Libyada kartların yeniden karılmasını ve daha önce Fransaya kaptırdığı Libyanın zenginliklerini yağmalama yarışında öne geçmeyi hedefliyor. Bunu yaparken de bir elçisini feda ediyor, çok mu? O elçi ABDye neler kazandıracak neler! Bu oyun çok klasik bir oyundur ve her zaman sonuç vermiştir. Geçmişe dönüp baktığımızda bu oyun yüzünden millet olarak bizim de az canımız yanmamıştır. Zaman zaman derin devlet tarafından Atatürk heykellerine gizlice saldırılır, heykel kırılır ve ertesi gün, ne kadar muhalif unsur varsa derdest edilip içeri tıkılırdı. Bazen bu iş için sevap kazanacağını düşünen pırıl pırıl saf Müslümanlar da bulunurdu.
Yani her zaman kavilli dövüş olmazdı. Yani kullanılan kullanıldığını bilmezdi. Bunların zaman içinde ortaya çıktığı da vakidir. Mesela meşhur Menemen Vakası. Kubilay adında genç bir teğmen, boynu Derviş Mehmet denilen bir esrarkeş tarafından testere ile kesilerek vahşice öldürüldü ve devletin bu tezgahı sayesinde o günlerin pek çok muhalif unsuru susturuldu. Ülkedeki darağaçları ile bir korku imparatorluğunun temeli atıldı. Kurulan zulüm mahkemesinin başında da hukukçu bile olmayan As denildiğinde asan, kes denildiğinde kesen tam anlamı ile iktidarın keskin kılıcı bir General, Mustafa Muğlalı vardı. Ve insanların kanları üzerinde bir iktidar yükseldi. Bu olayı yıllar sonra muktedirlerin sırdaşı Hamdullah Suphi Tanrıöver, bir gün açıklaması ricası ile Osman Yüksel Serdengeçtiye bir sır olarak emanet edecekti:
- Biz o gün muhalefeti susturmak için bu Menemen olayını tezgahladık. İşi de esrarcı taifesine ihale ettik!
Bugün de ABD aynı şeyi yapıyor. Bir zamanlar Saddam Hüseyinin meşhur bütün dünyayı menzili içine alan füzeleri ile uyutulduk. Saddam indirilince bu füzelerin olmadığı anlaşıldı, daha doğrusu biz anladık, ABD kendi uydurduğunun yalan olduğunu zaten biliyordu. Usame Bin Ladenin bile ABD tarafından büyütülmüş, aslında o kadar gücü olmayan efsanevi bir varlık olduğu da sonunda anlaşıldı. Öldürülürken yanında silahı yoktu ve bir kurşun bile atmamıştı düşmanlarına. Bugün ABD aynı oyunu sahneye koyuyor. Sadece oyuncular, ülke ve tarih farklı. Pekiii, Peygamberimize saldırılırken hiçbir şey yapmayalım mı? Yapalım da bunu yaparken ABDnin ekmeğine yağ sürmeyelim. Gözümüzü açalım, gözümüzü. Bu işin sonunda ABD gelip Libyaya oturacaksa, Hollywood bu tür filmler yapmaya daha çoook devam eder!