İslam aleminin büyük sınavı
Müslüman, yüreğinin derinliklerinden gelen sağlam, kopmaz, sarsılmaz inanç bağıyla dinine bağlıdır. Müslümanın hayatı, İslamı hayatına ve bütün hayata hakim kılmanın mücadelesiyle geçer. Bu mücadelede rehberi Kurandır, örneği ve önderi Rasulullahtır.
Özellikle son film manipülasyonu vesilesiyle bir kez daha anlaşıldı ki, İslam alemi büyük bir sınavdan geçi(rili)yor. Müslümanlardan olmayan, birileri, bazan kendileri, bazan da müslümanların arasına yerleştirdikleri suret-i haktan gözüken ayartılmış destekçileri aracılığıyla İslam alemini sınıyor.
Kimler bunlar? Müslümanları kullanmak, sömürmek, İslam anlayışını yozlaştırmak, İslam coğrafyasını talan etmek isteyen küresel emperyalist habis güçler...
Müslüman, bu şer güçlerinin tuzağına düşmez. Sınanmaya değil, sınamaya talip olur. Batıla karşı hakkın yanında durur; hakka karşı batılın tetikçiliğini yapan güçler karşısında Hakkın onurunu korumakla mükellef olduğunu bilir. Bu mükellefiyet uyanık kalmayı, bilgili ve bilinçli olmayı, akletmeyi ve faal olmayı gerektirir. Akleden müslüman, kimin kendini nasıl bir sınava tâbî tuttuğunun farkındadır.
Müslümanların, içine düştükleri sınavdaki ciddi suallerin hakkından gelmeleri gerekiyor. İşte bu çetin sınavın zorlu suallerinden bazıları:
İslami duyarlılık adına yapılan eylemlere şuursuzluk mu hakim olacak; yoksa bilinçli, hedefi belirli, hazırlığı tamam, yerinde, plânlı-programlı ve stratejik hareket mi esas alınacak?
Emperyalist güçlerin müslümanları sınamasına, yönlendirmesine izin mi verilecek? Ya da müslümanlar, dolduruşa gelmemek adına asli tutumlarından vazgeçip kabuğuna mı çekilecek?
İslam alemi kontrolünü öfkesine mi verecek, yoksa öfkesini kontrol edip soğukkanlılığını korumak suretiyle İslamın hakimiyeti ve müslümanların izzeti için taktik ataklar mı geliştirecek?
Batı kamuoyu ve hıristiyan dünyasının müslümanlara karşı bilinçsiz ve bilgisiz öfke seline kapılıp körü körüne düşmanlık beslemesine mi yol açılacak; yoksa gerektiğinde düşmanı düşman olarak karşılamaya da hazırlıklı olarak, tepkinin esasta neye ve niye olduğunu anlatmak suretiyle, Batının müslümanların kırmızı çizgilerini anlamasına mı çalışılacak?
Bilinçi bir tebliğ ile hazırlıklı bir cihad veya gerektiğinde cihada hazırlık mı yapılacak, yoksa kontrolsüz ve duygusal öfke selinin belirsiz istikametlere doğru sürüklediği kör döğüşü kulvarlarına mı sapılacak?
İslam alemi, tezgâhlanan medeniyetler çatışmasının karanlık dehlizlerine elindeki rakibine oranla zayıf imkânlarla ve plansız olarak girip, kendi maddi ve manevi kaynaklarını, tarihi süreç içinde elde ettiği birikimlerini, yetişmiş insan potansiyelini heba mı edecek; yoksa esas medeniyet olan İslam medeniyetini hakim kılmak, o medeniyetin ışıklarından bütün insanlığın istifade etmesini sağlamak için, hiçbir zaman kırmızı çizgilerini çiğnetmeden, asla hakkı batıla da karıştırmadan, kesinlikle şeref ve haysiyetini ayaklar altına aldırmadan stratejik ataklar mı yapacak?
Sevginin temsilcileri mi, nefretin neferleri mi olunacak?
Müslümanlar, başlarındaki idarecilerin toplumun inanç esaslarını, şeref ve haysiyetini savunmaktan aciz olduklarını görebilecekler mi? Görüp de müslümanların kimlik ve kişilik değerlerine bağlı ve ona uygun olarak icraatta bulunacak dirayetli idarecilere kavuşmak için esaslı bir reforma, köklü bir inkılaba mı yönelecekler; yoksa öfkenin getirdiği saldırganlıkla dejarz olup, vaziyetin idare edilmesine göz mü yumacaklar?
Müslümanlar, gösterdikleri tepkinin kanalize edilmesi suretiyle kalplerine Kurana ve Sünnete bağlı olmayan bir din algısı yerleştirilerek İslamın ılımlılaştırılması, edilgenleştirilmesi, emperyalist küfür odaklarının güçleri karşısında boyun eğdirilmesi, hak ile batılın karıştırılarak İslamın yeniden tanımlanması, varlık gösteremeyen, hakimiyet iddiası taşımayan silik bir nitelike büründürülmesi çabalarına payanda mı olacaklar; yoksa vahyin mana ve mefhumuna aykırı ne varsa, kendi içlerinde de olsa ayıklayıp kenara mı koyacaklar?
Sadece bir adım sonrasına kilitlenmiş hesapsız bir ilerleyiş mi sürdürülecek; yoksa katedilmek istenen yolun tamamı ve varılmak istenen nihai hedef gözetilerek, geride bırakılan mesafenin arkadan ayak bağı olmaması, ilerleyişe engel teşkil etmemesi mi sağlanacak?
İslam alemindeki dağınıklıka, başıboşluka, otorite boşluğuna, zaafiyetlere, organizasyonsuzluklara, örgütsüzlüklere, itaat mercilerinin teşkil edilmemesine.... bakıp, bu eksiklikler ivedilikle telafi mi edilecek; yoksa akışına bırakıp sürüklenmeye devam mı edilecek?
Müslümanlar siyasi tercihlerini veya çıkar ilişkilerini dini gerekliliklerin önünde mi tutacak; yoksa dini gereklilikleri siyasi tercihlerinin veya çıkar ilişkilerinin önüne mi geçirecek?
Tatmin Tevhidde mi aranacak, yoksa dünyevileşmeye devam edilerek İslam, hayata hakim olmayan, yaşanmayan bir içsel tatmin aracı olarak mı algılanacak?
Bakalım bu büyük sınavı nasıl atlatacağız. Herkes kendi muhasebesini kendi iç dünyasında yapıversin!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.