Kürt sorununun çözümünde aranan muhatap bulundu
Ülkenin başının belası terör sorununun nasıl çözüleceğine dair arayışlar, sorun kiminle konuşulacak, muhatap kim? sualine takılıp kalıyor, önerilen çözüm yolları o noktada tıkanıyor.
Hakikaten de, artık iyice anlaşıldığı üzere, çözüme giden yolda sadece mücadele ile değil, yanında müzakereyle de, sadece çatışma ile değil, yanında diyalogla da, sadece resmi bakışla değil, yanında sivil düşünüşle de, sadece bencillikle değil, yanında empatiyle de... yürünmesi gerektiği anlaşıldı. Bunun anlaşılmış olması gerçekten çok önemli; zira devlet aklının bunu anlaması için -yaklaşık- 30 yılın geçmesi, 40 bin insanın ölmesi gerekti.
Terörü besleyen ve esasında Laik-Kemalist-Liberal rejimden kaynaklanan Kürt sorununun çözümünde kim muhatap alınacak? Kim muhatap alınmalı?
Probleme bu zamana kadar yok edene kadar çatışma mantığıyla yaklaşıldı. Üstelik bu yaklaşıma, esasında İslam Ümmetinin birliğine vurgu yapması gereken dindar kesim de bilinçsizce destek vererek, dini kisveyle süslenmiş neo-ulusalcı bir yaklaşıma saptı. Terör örgütüne karşı durulurken akl-ı selim ve adalet hudutları aşıldı; bütün Kürtler hedef tahtasına oturtulup karşı taraf hanesine yazıldı. Hal böyle olunca, müslüman Kürt halkı ister istemez her geçen gün terör örgütünün kucağına itilmiş, adeta iteklenmiş oldu. Terör örgütünün ayrılmaya ve ayrışmaya dayalı talepleriyle müslüman Kürt halkının İslami kimlikten kaynaklanan doğal talepleri bir tutularak, Türklerin gönlünde Kürtlerden nefret psikolojisinin yerleşmesine zemin hazırlandı. Oyuna gelindi, şovenist duyguların Ümmet bilincine galip gelmesine göz yumuldu.
Şimdi tutulan yol tıkanıp yordam işlevsiz kalınca, yeni bir yol ve yordama; çatışmadan görüşmeye, mücadeleden müzakereye geçiş için arayışlar başladı. İyi de edildi; ancak doğruların bir türlü tutturulamaması, bu sefer de başka bir hatanın kapısının çalınması söz konusu. Zira bir süredir, sorunun çözümünde kimin muhatap alınacağına kafa yoruluyor. Bu kapsamda üzerinde durulan, terör örgütü ve uzantıları... İşte hata burada.
Niye mi?
Sorunun cevabını çok da aramaya gerek yok sanırım. Çünkü, 23 Eylülde Diyarbakırda gerçekleştirilen bir miting vardı ki, bu miting, Kürt sorununun çözümünde kimin muhatap alınması gerektiğine dair sualin cevabını vermekteydi. Müslüman Kürtlerin, ABD yapımı ve yahudi sermayeli bir film üzerinden İslama ve Peygamberimize yapılan saldırıları lanetlediği mitinge gösterdiği ilgiyi, katılımın büyüklüğünü gördüğümüzde, sanırım muhatabın kim olması gerektiğini da net biçimde görmüş oluruz.
Terör örgütü PKKnın politik uzantısı olan BDPnin mitinglerine katılımla kıyaslarsak, 1 milyona yakın mevcuduyla devasa bir katılımın sağlandığı miting, sorunun çözümünde muhatabın müslüman Kürtler ve onları temsil eden sivil toplum kuruluşları ya da cemaatler olduğunu göstermeye yeter de artar bile. PKK-BDP mitinglerine katılımla kıyas bile edilemeyecek bir katılımı sağlayıp 1 milyon müslüman Kürtü meydana çekmeyi başaran İslami duyarlılığa sahip Kürt kuruluşlarının, sorunun çözümünde muhatap alınması gereken asıl taraf olduğunun artık anlaşılmış olması lazım değil mi?
Hadi Kemalist milliyetçilikle biçimlenmiş devlet aklı bunu göremiyor... Ya ümmet bilinciyle mükellef müslümanlara ne oluyor da tam da İslamın zıddına olarak, Kürt denince bunun müslümanını düşünemeyecek kadar şovenist-ırkçı bir düşünceye kapılma gafletini gösterebiliyorlar? Kürtlerin, bir yerde Selaheddin Eyyubinin torunları olduğu neden gözden ırak tutuluyor? Gözden ırak tutulan Kürtlere, gönülden de ırak tutularak, neden adeta PKKya yaklaşmaktan başka bir seçenek bırakılmıyor?
Evet, Kürt sorununun çözümünde aranan muhatap bulunmuştur. PKK ile masaya oturmayı planlayan Hükümet, eğer gerçekten birileriyle masaya oturacaksa bu, emperyalist güçlerin tetikçiliğini yapan ve hiçbir zaman müslüman Kürt halkını temsil etme yeteneğini, yeterliliğini ve niteliğini taşımamış olan ırkçı-Zerdüşt-ayrışmacı terör örgütü değil, müslüman Kürt halkının gerçek temsilcileri olan sivil toplum kuruluşları ve cemaatler olmalıdır.
Eğer bu yapılmaz da iki halk arasındaki asıl ortak kaynaşma noktası olan İslam devre dışı bırakılırsa, Kürt ve Türk halkları arasında ipler kopacak; böylece müslüman Türkler Kemalist şovenizmin, müslüman Kürtler Apoist şovenizmin kurbanları olarak süreç dışına itilecekler ve maalesef ayrışma gerçekleşecektir.
Çözüm İslamda, muhatap müslüman Kürtlerin temsilcileri olan cemaat ve kuruluşlardır. Dindar Kürt halkını temsil eden kuruluşların ve cemaatlerin oturmadığı masadan çözüm çıkmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.