İdeolojik abonelik paketleri
Acı ama gerçek. Türkiye'de insan hakları, demokrasi, özgürlükler gibi çok genel konularda insanların tutumları evrensel değer ve ilkelere referanstan ziyade, bu konular etrafında oluşan grup çıkarlarına referansla belirleniyor.
GENAR araştırma şirketinin yaptığı son araştırmanın sonuçları dün gazetelerde yayınlandı. Okumuşsunuzdur. Genellikle araştırmanın verileri demokrat çevreleri sevindirmiştir. çünkü parti kapatmaya karşı çıkanların sayısı bir hayli yüksek çıkmıştır (yüzde 60). Anayasa mahkemesinin başörtüsü ile ilgili verdiği kararı yanlış bulanların oranı yüzde 62. Ergenekon operasyonunu gerekli ve hukuki bulanların oranı yüzde 65, siyasi bulanların oranı ise yüzde 35.
Bu rakamlara bakarak bugünün yerel demokratik konjonktüründe demokrasi yanlısı tutumların çoğunlukta olduğu tabii ki görülüyor. Ama bu kadar temel sorunlar sözkonusu olduğunda bu oranın çok da yüksek olduğunu söylemek, bundan yola çıkarak Türkiye'de demokrasiyi içselleştirilmiş bir değer olarak görmek pek mümkün görünmüyor.
Ayrıca bu anketlerin bir de diğer bir yanı var ki, sorular tercih edilen partiye göre yöneltilince çok ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. Bu kadar temel konular karşısında parti tercihleri çok fazla belirleyici oluyor. örneğin CHP'ye oy verme eğilimi taşıyanlar, sözkonusu olan AK Parti olması hasebiyle parti kapatma düşüncesine karşı neredeyse blok olarak taraftar oluyorlar. Aynı şekilde Ergenekon operasyonunun siyasi içerikli olduğu konusuna yine CHP'liler neredeyse blok olarak hemfikirler. Buna karşılık AK Partililer her iki konuda yine blok olarak hem parti kapatmaya karşı hem de Ergenekon örgütünün bir suç örgütü olduğu ve ona yönelik operasyonunun yerindeliği konusunda hemfikirler.
Yani anketin cevabını aradığı sorular konusunda hiç kimse o konularda kendi başına bir görüş oluşturmuyor. Mensubu olduğu siyasal kamp o gün için o konuda hangi tutumu takınmayı gerektiriyorsa öyle bir cevap geliyor.
Bu durumda bu tür anketlerin halkın demokratik seviyesini ne kadar ölçtüğü konusunda gerçekten de iyimser olmak mümkün olmuyor. Bu yine de anketin olguyu ölçme kapasitesiyle ilgili kısmıdır ve o kadar önemli değildir. Asıl önemlisi, belli siyasi eğilime sahip olmanın, özellikle bu gibi temel konularda bile belli tavır ve tutumlara bütün içerikleriyle bir “paket olarak abone” olmayı gerektiriyor olması.
O durumda belli değerlerin yükselişi veya çöküşü diye resmedilen konularda durum “iyi” değerlerin lehine gözükse de iyimser olmaya imkan kalmıyor, çünkü bir başka tartışma bağlamında o “iyi” değerler sadece bir temellük konusu olarak öbür kampa mal olabilir.
Bu durum klasik siyasal tutumları da artık iyice geçersiz hale getirmiş bulunuyor.
İdris Küçükömer'in bir zamanlar büyük bir buluş gibi bahsettiği sol ve sağ pozisyonların birbirine karışmış olması gerçeğini bugün için ifade etmenin hiçbir bilgi değeri bile kalmamıştır.
Dünkü Taraf gazetesinde Ferhat Kentel'in “Ergenekon'un altında kalan sol” başlıklı yazısı solun Ergenekon karşısındaki bocalamasını bu çerçevede anlamlandırmaya çalışıyordu. Yine de gerçekten “sol”u bir insanlık değeri olarak korumaya büyük bir titizlikle gayret etmekte olanları takdir edip tenzih etmekten geri durmamak lazım. Ergenekon davası Türk siyasi hayatında aslında gerçekten bir sol varsa onun ortaya çıkmasına imkân tanıyacak gerçek bir fırsattır.
Ancak Kentel'in de bahsettiği gibi solculuğun bir tür “etiket” gibi, bir tür “müktesep hak” gibi bir defa benimsendiğinde bir daha hiç üzerinden çıkmayan bir marka gibi algılanması sözkonusudur. Markalaşmış sol, aslında belli sembolik değerler etrafında oluşmuş feodal veya en katısından kendi içine kapalı bir cemaat aidiyetine trajik bir geri-düşüşten başka bir şey değildir. Bu solun hiç kimseye bir esenlik, özgürlük, mutluluk, eşitlik veya barış vaat ettiği yok. Kendi cemaatinin dışındakilere karşı yüklendiği hınçla sola dair ne varsa hepsini tersyüz etmekle meşgul. Belli bir olay karşısında sol tutumun neyi gerektirdiğiyle değil, sol cemaatin mevcut şartlarda çıkarının ne olduğuyla ilgileniyor sadece. Bu çıkar sol bir pozisyonu toptan terk etmeyi gerektiren bir şey olsa bile…
Nitekim, bugün sol adına konuşanların önemli bir kısmının bir şekilde Ergenekon davasıyla ilişkilendirilebiliyor olması ayrı bir trajedi. 1 Mayıs'ından, ölüm oruçlarına, Hapishane direnişlerinden Alevi ve Kürt siyasetine, hatta silahlı suikast eylemlerine kadar ortaya konulmuş bütün sol siyasetin Ergenekon'la ilişkisinin kurulabiliyor olması, kuşkusuz bazı samimi sol çevrelerde travmatik etkilere yol açabilecektir.
Ergenekon karşısında takınılan ikircikli tutumların bir kısmı bu travmayla ilgilidir.