Musibet Sergisi
Kentsel dönüşümü, bir değişim, yenilenme olarak algıladığımdan başından bu yana koşulsuz destekledim. Üstelik de, kimi uyanık toprak sahiplerinin aç gözlülük yapıp, işgal arazisi üzerindeki gecekonduları karşılığında, süper lüks daireler isteyip, sistemi tıkayacağını bile bile..
Üstelik kimi arsız müteahhit tayfasının, gariban gecekonducuları kandırıp, üç liralık evleri karşılığında bir liralık kulübeler vereceğini bile bile.. Bütün bunlar değişim döneminin sancıları olacak ve geçecekti.. O sebepledir ki, hak gaspı olduğunu bile bile, gecekonducuların tapulu ev sahibi olmalarını istedim.. O sebepledir ki, ekonominin lokomotifi olan inşaat sektörünün canlanmasını, demir-çimento satılmasını, amele kahvesinde iş bekleyen takımın inşaatlara girmesini, cici cici evler yapılmasını istedim.. Kentimin, ülkemin, güzel görünmesini istedim..
AĞAOĞLU MU MALKOÇOĞLU MU?
Ali Ağaoğlunun at sırtında ev satışına çıktığı reklamı görmüşsünüzdür.. Evleri, havuzları anladık da, Allahın ormanını da, sanki kendi diktiği ağaçlardan oluşuyormuş gibi; işte orman diye gösteriyor ya.. Sanırsın Oflu Ağaoğlu değil de, Sivas Kalesi Kumandanı Malkoçoğlu.. Sanki Ataşehirdeki projelerini yaparken, yeşil alan paylarına layıkıyla dikkat etmiş gibi, Maslakta vatandaşa at sırtında orman pazarlayan bir sistem.. Eleştirmiyorum.. Sadece dalga geçiyorum. Ve istiyorum ki Ağaoğlu da, bir zahmet bir saatini ayırsın ve İstanbul Moderne gidip, Musibet sergisini gezsin..
KUSURLU İSTANBUL
İKSV Genel Müdürü dostum Görgün Taner; muhakkak görmelisin deyince kalkıp gittim. İstanbulun ilk Tasarım Bienali.. Ben Bienal kapsamında, İstanbul Moderndeki Musibet Sergisini gezdim.. Başka ayakları da var kuşkusuz.. Ama Musibet, tam da bana göreymiş... Küratörlüğünü Emre Arolatın üstlendiği Musibet 165 tasarımcı ve mimar tarafından hazırlanmış bir dev dönüşüm ve tasarım organizasyonu..
OLAĞANALTI
Söz konusu organizasyonda, beni en çok etkileyen projelerden biri infraordinary (olağanaltı) başlığıyla sunulan İstanbul maketi. Bazı objelerin parçaları, tavandan aşağıya sarkıtılmış.. Bir referans noktası belirlenmiş. O noktaya çenenizi yaslar da o objelere bakarsanız, camileri, köprüleri net biçimde görüyorsunuz. Ama canınızın istediği başka bir noktadan baktığınızda ise her şey tam bir kaos. (Ceren Balkır Övünç Elif Kendir Emre Altürk ve Nilay Yurtseverin projesi)
GİYDİRMEK
Ali Taptıkın çalışmasında ise Osmanbeyin ünlü Şair Nigar sokağındaki çehresel değişim yansıtılmış.. Pek çoğu tarihi olan binaların giriş ve ikinci katlarına giydirme yapılarak marka amblem ve logoları basılmış. Üst katlar ise çırılçıplak duruyor.. Dahası, her biri sapına kadar Türk olan firmaların hepsinin sonuda elle, belle, telle, kello gibi İtalyan takılar var.. Nerelisin? diyorsun adama.. Diyor ki; Yozgatlıyım.. Dükkanının ismi ne? el cevap; Ricobenedettone..
İSTANBUL-O-MATİK
Burada da televizyonlardaki yarışma programları gibi ışıklı yuvarlaklar var. Her birinin yanında da temsil ettiği grup yazıyor.. Mesela birinde politikacı, birinde müteahhit, birinde STK falan yazıyor.. STK yazan ışığın üzerine çıktığınızda, karşınızdaki İstanbul manzarasında; Haydarpaşa Garı Bizimdir, Göztepede ağaçları kesmeyin, 3. köprü yapmayın vs pankartlı direnişçiler çıkıyor. Müteahhit başlıklı ışığın üzerine basınca Ali Ağaoğlunun; yaptım oldu diyen sesini duyuyorsunuz mesela.. O yüzden dedim Ali Ağaoğlu için gelsin de baksın bakalım, yaptığı zaman olan neymiş diye.. (Cem Kozar Işın Ünal projesi)
ADİL KEBAP DÜRÜM
En çok ilgimi çeken ise, serginin girişindeki Adil Tokses imalatı dürümcü.. Adil Tokses hem türkcü hem de kebapçı.. derme-çatma bir kulübe yapmış kendine, müşteri olmadığı zamanlar saz çalıp türkü söylüyor. Müşteri geldiğinde ise ocağın başına geçiyor. Bendenizi lüks restoranlarda seçkin davetlerde görenlerin sayısı, köşe başı dürümcü ya da kokoreççilerde görenlerden çok değildir.. O yüzden sergiye numunelik olarak yerleştirilen o dürümcünün, bizzat kendi hayatımdaki yerini düşününce ben de payıma düşeni almış oldum. Vakit bulursanız gidin derim. Kalın sağlıcakla.