Kısa ayın uzun gölgesi
Şubat ayı neden kısadır? 31lik aylardan, mesela ocakdan, mesela marttan, birer gün alınsa, o da otuza tamamlansa, öyle mahzun kalmasa olmaz mı?
Şimdilerde astronomi denilen, eskiden adı heyet olan ilmin mensupları neden böyle bir tuhaflık yaptılar, bunu çözebilmiş değilim.
Eskiler şubat için gücük veya gücük ay deyimini kullanırlarmış. Gücük bize hemen küçük sıfatını hatırlatıyor. Belki de, cücükü hatırlatmalı. Hani soğanın cücüğü vardır ya. Gücükün asıl anlamı, kuyruksuz, zayıf demekmiş. Zürriyetsiz, nesli kesilmiş anlamına da gelirmiş.
Her neyse, etimolojiye boğulmayalım. Sonra iştikakçılarla başımız derde girer. Hele de şu sıralar cami duvarına doğru yönelerek bir şeyler yapan popüler kökenbilimci (!) Yan- Yan efendi kudurabilir!
Efendim, 28 Şubat, tarihimizin karanlık sayfalarından/safhalarından birinin adı olmuştur. Bu kısa ayın son günü, bundan 15 sene önce Türkiyenin dışarıdan arkalı güç merkezleri, ülkenin seçilmiş iktidarını berhava etmek için MGK masasına bir bomba koydular. Bu saatli bomba süsü verilmiş düzenek çalışmaya başladı ve memleketin altını üstüne getirecek infilaklara yol açtı.
Ekonomi çöktü. Dış siyaset topu attı. Sosyal hayat allak bullak oldu. kültür yerin dibine battı...
Batı Çalışma Grubu öyle çalıştı ki, kaymakamları başçavuşlar, valileri albaylar tayin eder oldu!
Örtülü hanımlar, kızlar sıkı takibata alındı imam hatipte ve ilahiyatta bile örtü yasaklandı. Camilere laiklik adına el konuldu.
Devletin çivisini çıkarmaya vatan kurtarma dediler.
İşte şimdi 15 sene sonra 28 Şubat hem Meclis tarafından araştırılıyor, hem de yargı tarafından kovuşturuluyor.
Bu gücük ayın defteri bir türlü kapanmıyor. Soruşturmalar, kovuşturmalar bitince de kapanacağı yok.
Meclis komisyonunda konuşan Merve Kavakçı hanım, benim açımdan 28 Şubat hâlâ devam ediyor demiş.
Anayasa Hukuku profesörü Mustafa Erdoğan, 28 Şubatta başından geçenleri anlatırken, bu sürecin olmazsa olmazının o zamanki Cumhurbaşkanı Demirel olduğunun altını çizmiş.
O olmasaydı olmazdı!
Yani Demirelsiz 28 Şubat olmazdı diyenler sadece bu hocadan ibaret değil.
Bir ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanı, ABD-İsrail patentli bir sürecin devreye sokularak demokrasinin askıya alınması için ağırlığını koyuyor. Bu akla ziyan bir durum değil mi?
İktidar hırsı budur!
Siyasetsiz (ve riyasetsiz) bir hayat düşünemeyen Demirelin köşkten sonra halkın arasına karışıp tekrar seçim kazanacak hali yoktu elbette.
İktidarını sürdürmek için dış ve iç iktidar odaklarının talepleri doğrultusunda bir tutum geliştirdi. Umuyordu ki, 28 Şubat bin yıl devam eder, zat-ı âlileri de bulunmaz Hint kumaşı olarak köşkteki koltukta kalırdı.
Zemin öyle kaydı ki, Demirel, asker arkasında olmasına rağmen şapkasını alıp gitmek zorunda kaldı.
28 Şubatın hesabı kapatılırken, o zamanın en hesapçı adamının hatırlanmaması mümkün mü?
Hatırlamayı takip edecek olan, hesap sormaktır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.