Terör örgütüyle görüşmek de meşrulaştı
Ortaokul birinci sınıfta mı neydim. Bir bayram günü, arkadaşlarla, bayramlaşmak için Jandarma Karakoluna girdik. Komutan bize şeker ikram etti. O günlerde kafayı dergi okumaya takmışım. Bulduğum her dergiyi okuyordum. Komutanın masasındaki Jandarma Dergisi dikkatimi çekti. Utana-sıkıla alabilir miyim? diye sordum. Geri getirmek şartıyla alabilirdim.
İşte o dergide okuduğum bir yazıyı hiç unutamıyorum. Konu Kürtlerdi. Kürt diye bir şey yoktu. Kürtler, aslında Türklerin dağda yaşayanına deniyordu. Kışları dağda karlar donardı, üzerinde yürürken donmuş karın kırılmasıyla kart-kurt sesleri çıkardı. Ona istinaden, Dağlı Türklere Kürt denmişti. Kürtçe diye bir dil de yoktu; Kürtçe dedikleri, Türkçenin bozulmuş lehçesiydi.
Osmanlının Vilayet-i Kürdistan dediği bölgenin, Cumhuriyetten itibaren inkâr ve asimile edilmeye çalışıldığı malûm. Haksızlıklar, adaletsizlikler, hukuksuzluklar, insanlık dışı muameleler bugünkü problemi üretti ve problem büyüyor. Biri bunu durdurmazsa daha da büyüyecek. Çünkü varlığı, kimliği inkâr edilen Kürtler, yeter artık dediler; işte görüyorsunuz, silaha sarılıp dağa çıktılar.
Kürt yok deniyordu, adamlar silah zoruyla var olduklarını kabul ettirdiler. Kürtçe yok deniyordu, adamlar silah zoruyla Kürtçe konuşma, yayın ve okullarda Kürtçe dersi haklarını kazandılar. Cumhuriyetin Kürtlerin asimilasyonu projesi, adamlar silahlanınca Kürt ırkçılığının kemikleşmesiyle sonuçlandı. Kürdistan yok deniyordu, adamlar silah zoruyla söylemi Büyük Kürdistana dönüştürdü. Kürtler Türkiyenin asli unsuru olarak görülmüyordu, adamlar silahı ellerine alıp bağımsızlık yoluna koyuldular.
İnkâr politikaları işe yaramadı, asimilasyon ters tepti, imha zaten mümkün değildi. Kürt ve Türk halkını bir arada tutan İslam ise devlet politikası olarak toplumsal yaşantıdan sökülüp bireyin vicdanına hapsedildiğinden, iki halkı bir arada tutacak bağ da gevşedi. Terör büyüdü, yangın bacayı sardı.
Çözüm için, dün inkâr edilenlerin bugün ikrar edilmesi icabetti. Bu sefer de teröristle masaya oturmayız dendi. Ama ok yaydan çıkmış, ayrılık rüzgârları esmeye başlamıştı. Adamları silah zoruyla masaya da oturttular. Sistemin yerleşik unsurlarından çekinen siyasi irade, başta masayı inkâr etti, ama her şey açığa çıktı. Önce masaya oturan siyasi irade acımasızca eleştirildi; ancak terör dayanılmaz noktalara tırmandığında, sağdan-soldan masa sesleri gelmeye başlandı. Gelinen nokta itibariyle öyle bir beklenti oluştu ki, artık hemen herkes, Oslo görüşmeleri yeniden başlasın temennisi içinde.
İşte gördük, PKK silah zoruyla, istediğini çatır çatır elde etti. Dün asla denilenler bugün normal kabul ediliyor, hatta olsun isteniyor. Dün gayrimeşru addedilenler bugünkü konjonktürde meşru. Nihayet olan oldu, tabular yıkıldı, devlet, teröristle masaya oturmayı meşru addetti.
Ancak...
Daha önce de söyledim; sadece terör örgütüyle masaya oturulması çözüm getirmeyecek, daha büyük sorunları üretecektir. Çünkü terör örgütü müslüman Kürt halkını temsil etmiyor. Müslüman Kürt halkını temsil edenler, onların itibar ettiği alimler, kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları ve cemaatlerdir. PKK bir silahlı güç olarak bu masada yerini zaten garantiledi. Ama müslüman Kürt halkının temsilcilerini devre dışı bırakıp masaya sadece PKKyla oturursanız, müslüman Kürtleri Zerdüşt, Apoist, Irkçı, Ateist bir kadroya mahkûm edersiniz. Müslüman Kürtler buna tahammül edebilirler mi?
Bakmayın şu aralar T.C.nin zulmünü öne çıkaran PKKya ses etmediklerine. Yarın otonomi elde edilince bu sefer de onlar PKK zulmünden kurtulmak için ayağa kalkmayacaklar mı? Bu durumda, bölgeyi yeni bir kanlı kavga sarmayacak mı? Kürt ve Türk halkı bu kadar iç içe girmişken, Türkiye buna kayıtsız kalabilecek mi? Çözüm bunun neresinde?
Terör sorununu çözmek için elbette görüşme olsun. Ancak bu görüşme masasında sadece PKK bulunursa, zaten yapılan adaletsiz uygulamalardan dolayı müslüman Türklerden soğumuş olan müslüman Kürtleri başka bir adaletsiz yapının tasallutuna iteklemiş olursunuz. PKKnın kuracağı sistemden adalet bekleyebilir misiniz? O halde Devlet, oturulması kaçınılmaz olan masaya, PKKnın yanında müslüman Kürt halkının temsilcilerini de oturtmalı. Bin yıldır bir arada yaşayan, ortak tarih, ortak kimlik, ortak coğrafya, ortak din ve ortak kültür taşıyan iki halkın birlikte yaşayabilmesi, işte bu ortak değerler üzerine kurgulanmalı. Bu arada müslüman Kürtler de ırkçı temayüllerden arınmalı.
Sorunu başka bir sorunla çözmeye kalkışmak çok yanlış! Kuruluşundan itibaren İslamı gayrimeşru gören sistem, artık kendini İslamın kucağına teslim etmeli. Mecbur kalmadan önce...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.