İsrail ile ilişkiler...
İsrail, abluka altındaki Gazzeli müslümanlara yardım ulaştırmak için yola çıkan Mavi Marmara Gemisine uluslararası sularda baskın düzenledi ve 9 müslümanı şehid etti. Bunun üzerine Türkiye-İsrail ilişkileri gerildi. Türkiye, ilişkilerin tekrar eski haline gelmesi için üç şart ileri sürdü: İsrail özür dileyecek, şehid olanların ailelerine tazminat ödeyecek ve Gazzeye uyguladığı ambargoyu kaldıracak... İsrail, tazminat ödemeye hazır, ama diğer iki şartı kabul etmediğinden ilişkiler düzelmiyor.
Bu süreçte ticari ilişkilerin eskiye oranla daha da geliştiği dikkate alınırsa, iplerin sadece politik ve diplomatik alanda gerildiğini söyleyebiliriz. Gerçi bu da bir şeydir, ama sanki İsrailin canına okumuşuz, perişan etmişiz gibi bir algının yanıltıcı olacağını da bilmeliyiz. Arap Baharı tabir edilen gelişmelerin fırtınalar estirdiği coğrafyada bu bile İsrail için ciddi bir sorun. Bu yüzden Türkiye ile ilişkilerini eski düzeyine getirmek istiyor. Nitekim, geçtiğimiz günlerde Kudüste Türk basın mensuplarıyla görüşen İsrail Dışişleri yetkilisi, her iki ülkenin de yaptığı hatalar oldu, ancak bundan sonra iyi niyetle ve önkoşulsuz olarak masaya oturmalı, çözüm aramalıyız diyerek şahsi fikrini ifade etti.
Aslında hepi topu bu kadar. Sadece bir İsrailli şahsın, ilişkilerin düzelmesine dair kişisel temennilerinden ibaret. Oysa bizim basında İsrailden zeytin dalı başlığıyla sunulan bu gelişme, uluslararası arenada devlet muamelesi gören Yahudi Terör Üssü İsrailin resmi görüşü ya da talebi değil. Ancak demek ki İsrail ile ilişkilerin düzelmesi konusunda öyle bir beklenti yer etmiş ki zihinlere, bir şahsın kişisel görüşü, sanki İsrailin görüşüymüş gibi sunulabiliyor.
Tabiî bu kadar da değil. Haberin nasıl verildiğine dikkat edin: İsrailden zeytin dalı. Yani, etkin unsur, lütfeden taraf, affedip bir şans daha tanıyan güç kim oluyor bu cümlede? İsrail!... Sanki ilişkilerin bu noktaya gelmesinin suçlusu İsrail değilmiş gibi, bir de İsrail zeytin dalı uzatıyormuş. Hadi gelin, size bir şans daha veriyoruz, barışalım da kaldığımız yerden devam edelim demek istiyormuş gibi...
Başka? İsrailli yetkili, her iki ülkenin de yaptığı hatalar oldu diyor. Gazzeyi açık hava hapishanesine döndüren, bütün bir Gazze toplumunu açlığa ve yok olmaya mahkûm eden, istediği her an saldırıp öldüren, yardım gemisine uluslararası sularda saldırıp yardım gönüllülerini şehid eden İsrail; buna tepki göstermesinden daha doğal bir şey olmayan Türkiyeyi bu tutumundan dolayı hatalı olarak niteliyor. Ardından da hatanızı affediyoruz, hadi tutun şu zeytin dalının ucundan da barışalım demeye getiriyor. Bunu derken de, Türkiyenin Gazzedeki durumu iki ülke ilişkilerinden ayrı tutması halinde çözüme ulaşılmasının çok daha kolay olacağını söylüyor. Yani Türkiye Gazzeyi satarsa, İsrailin Gazze üzerindeki zulmüne göz yumarsa, yok sayarsa ilişkiler düzelebilirmiş. Eğer böyle olursa, özür ve tazminat talepleri de karşılanabilirmiş.
Ancak Dışişleri Bakanlığı oltaya yakalanmadı da durum kurtarıldı. Tutumumuzda herhangi bir değişiklik yok açıklamasını yapan Dışişleri, Başbakanın daha önce ileri sürdüğü üç şarttan vazgeçilmeyeceğini de ilan etmiş oldu.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesini istemiyorum. Hiçbir yahudiyi sevmiyorum; siyonist ideolojiye sahip olanını ise son derece tehlikeli ve insanlığın, acilen kurtulması gereken bir tehlike olarak görüyorum. Bu yüzden yahudilerin toptan yok olması beni hiç de üzmez, bilakis bundan hoşnut bile olurum. İsraili bir devlet olarak değil, yahudi terör üssü olarak gördüğümü de biliyorsunuz. Hz. Yakuba isyan edip Hz. Yusufa zulmettikleri günden bu yana, yahudi kafasının en iyi fitne-fesata çalıştığını bilmeyen yok. Zaten bu yüzden tarih boyunca farklı coğrafyalarda imha edilmeye çalışılan bir kavim ve bu hususta bir benzerleri de bulunmuyor.
İsraille ilişkilerin diplomatik ve politik olarak belli bir düzeyde tutulmasını, diğer alanlarda hiçbirşey olmamış gibi davranılmasını, hatta ticari ilişkilerin daha da gelişmiş olmasını son derece yanlış ve ikiyüzlü bir politika olarak görüyorum. Ancak İsraille ilişkiler konusundaki sorumluluğu sadece Hükümetin omuzlarına yıkıp, kenardan seyretmek, Hükümetin bu husustaki hatalarına saldırarak laf ebeliği yapmak da bundan daha çirkin bir ikiyüzlü tutum.
Zira; İsraile kızıp Hükümete rol biçen pek çok kişi, cebinde taşıdığı kredi kartı ile yaptığı her alışverişte, ağzında tüttürdüğü sigara ile, tükettiği envai çeşit ürünlerle yahudi sermayesini güçlendiriyor. İsrail Gazzeye ambargo uygularken, müslümanlar yahudi malları kullanarak onlara finansal destek çıkıyor. Bu arada kimsenin aklına, her ne pahasına olursa olsun, her ne mahrumiyetle karşılaşılırsa karşılaşılsın, yahudi ürünlerini toptan ve kesintisiz olarak boykot etmek gelmiyor. Gelse de kimse bunu uygulamıyor. Sen hem İsrailin gerçek gücü olan küresel sermayenin kontrolüne katkıda bulunarak İsraili güçlendireceksin, yahudi ürünlerini satın alarak onlara finansal destek çıkacaksın, hem de Hükümetin İsrail ile ilişkilerini sorgulayıp, yapılan falsolarda feveran edeceksin.
Yok, bu doğru değil, eksik. İsrail ile ilişkiler konusunda Hükümetten önce müslüman toplumun yapması gerekenler var. Ne pahasına olursa olsun, yahudi sermayesinin karıştığı bütün ürünlere karşı katı bir boykot!... Eğer Hükümet buna destek çıkmazsa, o zaman Hükümeti de boykot!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.