LütfüOflaz'la Sohbet

LütfüOflaz'la Sohbet

Yasakçılık yasaklansın!

Yasakçılık yasaklansın!

- Lütfü Bey; hafta başındaki Cumhuriyet Bayramı kutlamaları Ankara’da olaylı cereyan etti. İstanbul’daki kutlamada ise CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Yalçın Ataman ile beraberindeki komutanlara, “Sizin koruyamadığınız Cumhuriyet’e biz sahip çıkıyoruz” diye bağırdı. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu olup bitenleri?



- CHP İstanbul İl Başkanı’nın komutanlara, “Sizin koruyamadığınız Cumhuriyet’e biz sahip çıkıyoruz” diye bağırması ne anlama gelir? Hele de geçmişte ordunun Cumhuriyet’i koruma adına birçok darbe yapması ve de geçmişte birtakım sivillerin “Cumhuriyet elden gidiyor” diyerek orduya darbe çağrıları yapması dikkate alındığında, bu ne anlama gelir? Herhalde “Ordu göreve” anlamına gelir! Komutanlara “Cumhuriyet elden gidiyor, ama siz buna müdahale etmiyorsunuz” demek, onları kışkırtmak anlamına gelir. Anlaşılan bu konuda yeni CHP’nin yöneticileri, eski CHP’nin yöneticileri ile aynı zihniyettedir. Ancak nasıl ki İstanbul’daki Cumhuriyet Bayramı kutlamasında CHP’nin sergilediği bu zihniyeti eleştiriyorsak, Ankara’daki Cumhuriyet Bayramı kutlamasında yasakçı bir zihniyet sergileyen AKP Hükümeti’nin valisini de eleştirmemiz gerekir. Hele de benim gibi “Yasakçılık yasaklansın!” diyen, özgürlükçülüğü savunan birisinin bu yasakçı zihniyeti eleştirmemesi mümkün değildir. Kaldı ki Ankara’daki kutlamada Birinci Meclis önünde toplananların Anıtkabir’e yürümesine yasak getirildi de ne oldu? Bizzat bu yürüyüşü düzenleyenlerin itiraf ettiği gibi, yasak getirilmeseydi bu yürüyüşe en fazla on bin kişi katılacakken, bu yasağa tepki olarak katılanların sayısı bunun on katı oldu. Ardından bu yasağa aldırmayıp Anıtkabir’e yürümekte ısrar edenleri engellemek için polis barikatları kuruldu, biber gazı, tazyikli su sıkıldı da ne elde edildi? Güya bu yasaklamayla Anıtkabir’e yürüyüş engellenecekti; ama bu yasağa rağmen Anıtkabir’e yürüyüş gerçekleşti. Güya bu yasaklamayla yürüyüşe sızacak provokatörlerin olay çıkartması engellenecekti; oysa olayın büyüğü meydana geldi. Üstelik AKP Hükümeti “Yasakçı”, “Cumhuriyet karşıtı” damgası yedi. Bu yasaklama hiçbir işe yaramadığı gibi, üstelik de AKP Hükümeti’nin bu damgayı yemesine yol açtıysa, o halde bu halt neden yendi? Biri bu sorunun cevabını, bu yanlışın hesabını vermeli.

“BARIŞ BOŞ, SAVAŞ HOŞ” DERCESİNE ÖLÜM KUTSANIYOR!

- Şehirlerde KCK denilen örgütlenmeyi gerçekleştirmek istedikleri gerekçesiyle tutuklanan PKK’lıların, BDP’lilerin bir kısmı, başlattıkları süresiz açlık grevini sürdürüyor. BDP yöneticileri, milletvekilleri ise süresiz açlık grevinin talepleri yerine getirilene kadar sürmesini istiyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

- Eğer bir parti, bir örgüt, süresiz açlık grevi, ölüm orucu gibi ölüm kalım arasında gidip gelen hayati bir eyleme girişiyorsa, o eylemi o partinin, o örgütün en tepesindeki yöneticiler başlatmalı. Süresiz açlık grevine, ölüm orucuna önce onlar yatmalı. Oysa bakıyoruz BDP’nin üst düzey yöneticileri, milletvekilleri, bu süresiz açlık grevini, ölüm orucunu kendileri başlatmadıkları gibi, bu süresiz açlık grevine, ölüm orucuna da katılmadılar. Onlar sadece süresiz açlık grevine, ölüm orucuna katılanları alkışladılar. Süresiz açlık grevi, ölüm orucu sonunda ölecekleri kutsadılar. Ölümü böylesine kutsuyorlarsa, niye önce kendileri ölmeye yatmıyorlar? Zaten bu ülkede “barış boş, savaş hoş!” dercesine savaşı kutsayanların, dolayısıyla da ölümü kutsayanların kendileri savaşmıyor. Kendileri savaşmadığı gibi, çocuklarını da savaşa göndermiyor. Nitekim BDP yöneticileri, milletvekilleri savaşmak için dağa çıkmadıkları gibi, çocuklarını da savaşmaları için dağa yollamıyor. “Barış boş, savaş hoş!” dercesine savaşı kutsayan, Kürt sorununun konuşa konuşa değil savaşa savaşa çözüleceğini savunan MHP yöneticileri, milletvekilleri de çocuklarını PKK ile savaşması için dağa yollamıyor. Dağlarda fakir, gariban Türk çocukları ile fakir, gariban Kürt çocukları savaştırılıp birbirlerine kırdırılıyor. Olan Türklerin de Kürtlerin de fakirlerine, garibanlarına oluyor. Süresiz açlık grevi, ölüm orucu sonunda ölecek ya da vücutlarında oluşan ağır tahribat nedeniyle yarı ölü hale gelecek olanlar da yine Kürtlerin fakirleri, garibanları değil mi? Nerde Kürtlerin zenginleri, ağaları, güçlüleri? Yoksa onlar beş yıldızlı otellerde her türlü haltı yiyerek zevkten ölmekte mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
LütfüOflaz'la Sohbet Arşivi