Faruk Köse

Faruk Köse

Komplo teorisi

Komplo teorisi

Ülkemize dair olayların üst üste geldiği bir dönemde, “gidişat”a baktığımızda akla gelen, tarihi süreç içinde benzerlerini çok gördüğümüz “ge-lişmeler”in oluşturduğu “acaba?”nın dışavurumunda neler gözüküyor dersiniz?


Bu “gidişat”, sanki büyük bir “küresel o-yun”un temel taşları yerlerine oturtuluyor da, “bölgesinde etkin” gözüken kimi “kişiler” ve “unsurlar” kendilerini “baş aktör” olarak zannederlerken, aslında “küresel oyun kurucular”ın manipülasyonuna kurban giden “figüran”lar olmaktan öte bir fonksiyon taşımıyorlarmış gibi bir “izlenim” uyandırıyor.

Şimdi manzaraya kısaca göz atalım:

PKK’nın “silahlı eylemler”i “yaygın ve etkin” bir hal alıyor. KCK öyle güçleniyor ki, neredeyse “paralel devlet” kurmuş. Hal böyleyken, Hükümet’in iyi niyetle, sorunu çözmek için attığı “Oslo adımı” muhalefet tarafından yerden yere vuruluyor; “PKK-KCK’nın bu denli etkin olması”, Hükümet’in “Oslo hatası”na bağlanıyor. O sırada Kuzey Suriye’den çekilen Esed, bölgenin yönetimini “PKK kontrolü”ndeki Kürtler’e bırakıyor ve Kuzey Suriye’de, neredeyse “Kuzey Irak benzeri” bir durum oluşuyor. Bunlar çatışmaya katılmayıp bir yandan “idari-siyasi örgütlenme”lerini tamamlıyor, bir yandan da “askeri birlikler” oluşturuyorlar ve kısa sürede büyük başarılar elde ediyorlar. “Türkiye’nin tahammül edemeyeceği” ve müdahale etmesi kaçınılmaz olan bu gelişmeler üzerine “milliyetçi çevreler” Hükümet’e baskı yaparlarken...

Birden bire PKK Hakkari’de “bölgesel saldırı”ya geçiyor. Amacı, Suriye örneğinde olduğu gibi “bir yerleşim merkezini ele geçirmek.” Saldırı stratejisi olarak “vur-kaç”ı terk ediyor, “yaygın ve sürekli çatışma”yla “alan savunması” yapmaya çalışıyor. Bu durum Türkiye’de Suriye’ye müdahale mecali bırakmıyor. “İçte bir bölgenin elden çıkması tehlikesi”, Suriye’de bir bölgeye müdahale etmekten öncelikli hale geliyor. Türkiye bütün askeri gücüyle Hakkari’ye yükleniyor ve PKK’nın planını akamete uğratıyor...

İçte durumu sağlama alan Türkiye, Suriye sınırlarına “yığınak” yapmaya başlıyor. Durum ciddi hale gelince, silahlı saldırıyla amacına ulaşamayan PKK-KCK tekrar devreye giriyor, “açlık grevi” başlatılıyor. Başta önemsenmeyen durum gittikçe “ulusal ve uluslararası kriz”e dönüşüyor. Hükümet olsun, sivil toplum kuruluşları olsun, bireysel girişimciler olsun; ne yaptılarsa açlık grevini sona erdiremiyor. Sonunda Hükümet, zaten vereceği “anadilde savunma hakkı”nı yasalaştırıyor. Böylece Hükümet’in zaten yapmayı taahhüt etdiği “hamle”si, “Hükümet hanesi”ne değil, “Ayrılıkçı Kürt Hareketi’nin hanesi”ne yazılıyor; “söke söke aldık” kanaatini pekiştiriyor.

Ardından, “İmralı mahkûmu”nu “sürecin ana aktörü” haline getirmek için, Kürt hareketinin lideri olduğunu gösterip gücünü artıracak hamle de başarıya ulaştırılıyor. Her kesimden kişi ve kurumun araya girip de önleyemediği açlık grevlerini, Apo bir sözüyle bitiriyor. Böylece “Apo’nun örgüt içindeki gücü” ve Hükümet tarafından “doğrudan muhatap alınması” realize edilmiş oluyor. Bu arada, “Eyalet statüsünde Büyükşehir” düzenlemesi zaten yasalaştığından ve Güneydoğu’da PKK-KCK’nın eline büyük kozlar, yetkiler ve imkânlar verildiğinden Hükümet çok zor bir duruma düşmüş oluyor.

Bütün bunlar, binlerce evladını teröre kurban vermiş ve bu husustaki duyarlılıkları had safhada olan halkın büyük tepkisini çekecekken...

“Anadolu insanının baş duyarlılık-ları”ndan, en hassas noktalarından “Filistin’e yahudi saldırısı” devreye giriyor. Artık Hükümet’in eline, PKK-KCK’nın başarısı karşısındaki “acziyet”ini ve Apo’nun doğrudan muhatap alınarak “çözüm”e ortak edilmesi gibi bir “prestij kaybı”nı unutturacak “koz” verilmiş oluyor. Filistin’e sahip çıkan, İsrail Hükümeti’ni hedef alan bir söylemle duruma müdahil olununca, “Kürdistan’a giden yol”un açılması karşısında Hükümet üzerine yoğunlaşacak “tepkiler”; birden bire bambaşka bir “istikamet”e, Türkiye’nin esip gürleyerek hiçbir şey elde edemeyeceği, ama “halkın birikmiş gazı”nın alınacağı İsrail’e “kanalize” ediliyor.

Böylece “küresel oyun kurucular”, Türkiye’nin “parçalanma”sı, İslam coğrafyasındaki “model” alınma etkinliğinin devam ettirilmesi suretiyle bu coğrafyanın da “Batı’nın istediği biçimde dönü-şüm”ünün sağlanması, “Büyük Kürdis-tan”ın kurulmasına yönelik bir süredir örülen birikimlerin kalıcı hale getirilip Devlet tarafından tanınması, “ABD stratejileri”ni sözde itiraz da etse fiilde uygulayan Hükümet’in “yerel prestij”inin sürdürülmesi ve belki de daha pek çok “hamleler”i belli bir aşamaya getirmiş oluyorlar.

Kimse üzerine alınmasın, bu bir “komplo teorisi”...

Ancak, sizce de bu süreçte bir şeyler “ters” gitmiyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
14 Yorum
Faruk Köse Arşivi