Reşit Galibin başına gelenler ve Öğretmenler Günü
24 Kasım Öğretmen Günü’nde yine öğretmenlere hediyeler verildi, hamasi sözler söylenerek moralleri bir nebze de olsa takviye edilmeye çalışıldı. Bizim baktığımız yerden baktığınızda bu meslek kutsal bir meslek. Düşünsenize ilk emri “Oku” (İkra) olan bir dinin mensubusunuz ve Hz. Ali “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” diyerek bu mesleğe başta zikrettiğimiz elbiseyi giydiriyor.
Tabii, başka yerden de bu mesleğe bakmak mümkün. Cumhuriyetin ilk yılları, yeni bir devlet kuruluyor ve inkılapların sahibinin kafasında yeni bir insan modeli var.
Bu yeni insanı kim yoğuracak? Öğretmen elbette. Zaten o devrin 4 gözde mesleği, rejimi koruyup kollayacak asker ve polis, devrimlerin yaratacağı şoku rahatça atlatabilmek ve halkın tansiyonunu düşürebilmek için din adamları ve yeni nesillere devrimleri benimsetebilmek ve süreklilik sağlayabilmek için de öğretmenler. Bu dört meslek grubu rejimin adeta sigortası gibidir, ama ille de öğretmenler.
Çünkü insanları bir süre baskı altında tutabilirsiniz, ama mutlaka rejimi benimsemiş, özümsemiş insanlara ihtiyaç vardır ve bu yeni nesli de öğretmenler yetiştirecektir. İşte bu yüzdendir ki inkılapların sahibi Milli Eğitim’e özel önem vermiştir. O günlerde Milli Eğitim Bakanı Mustafa Kemal’in matematik öğretmeni olan Esat Sagay adında yaşlı bir zattır.
Mersin Halkevi’nde yaptığı bir konuşma ile Mustafa Kemal’in dikkatini çeken ve milletvekili yapılan Reşit Galip, o malum sofraların birinde bu durumu eleştirir ve yaşlı bir öğretmenin bu devrimlerin halka maledilmesi işinde başarılı olamayacağını sert bir şekilde gündeme getirir. Buna çok kızan Mustafa Kemal, Reşit Galip’in hemen sofrayı terk etmesini ihtar eder. Reşit Galip de sofradaki kimsenin tahmin dahi edemeyeceği bir pervasızlıkla cevap verir:
- Burası milletin sofrasıdır. Beni buradan kimse kaldıramaz!
Bu beklenmeyen çıkışa Mustafa Kemal de şaşırır ve:
- O zaman biz kalkarız diyerek sofrayı terk eder. Reşit Galip, sofrada tek başına kalakalmıştır. Biraz sonra o da mekândan ayrılır. O günlerden sonra yaptığı çılgınlığın farkına varan Galip, iki ay boyunca araya ricacılar koyar, tövbeler etmiştir, ama bunların kabulü o yüksek makamın affı ile olabilecektir. İki aylık burun sürtülmesinden sonra o akşam sofraya gelebileceği söylenir. Reşit Galip, bir suçlu gibi ezik ve sessiz sofraya gelir. Ortalıkta bir fırtına öncesi sessizliği vardır. Mustafa Kemal, onu uzunca bir süre süzdükten sonra, başı ile kapıda duran iriyarı iki askere işaret verir. İzbandut gibi iki nefer gelerek Reşit Galip’i kollarından kavrarlar ve üç defa havaya fırlatırlar. Galip, her defasında patır patır yere düşmektedir. Neferler, Mustafa Kemal’in “yeter” işareti ile tecziyeyi bırakarak tekrar kapıya dönerler. Bu esnada inkılapların sahibi Reşit Galip’e dönerek:
- İşte biz adamı böyle yükseklere de çıkarırız, aşağıya da indiririz, deyiverir. Herkesin içinde düştüğü bu zelil duruma üzülen ve çok müteessir olan Reşit Galip’e ikinci şok da yine bu sofrada gelir, kendisine yeni Milli Eğitim Bakanı olduğu müjdesi verilir. O sofradan gece yarısına doğru yerlerde sürüklenerek çıkarılan nicelerinin gördüğü hakaret yanında bu ceza “kaymaklı baklava” gibi gelmiştir ve Reşit Galip, yeni Milli Eğitim Bakanı olarak görevine başlar. Demek ki olağanüstü durumlarda görev tevdii de olağanüstü şekillerde olmaktadır.
O günlerden bu günlere...
Öğretmenler gününüz kutlu olsun.