Affedersiniz Sayın Ocampo, duyamadım!

Affedersiniz Sayın Ocampo, duyamadım!

Biliyorsunuz, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Sudan Devlet Başkanı ömer El Beşir hakkında tutuklama kararı çıkarttı.

Savcı Luis Moreno Ocampo, Beşir hakkında soykırım yapmak ve insanlığa karşı suç işlemek gerekçesiyle dava açmıştı.

İyi, güzel, lakin yine o temel soruya geliyoruz. İsrail'in nükleer silah santrallerine göz yumanlar İran'ı niye hedef haline getiriyorlar?

Tabii, çifte standart.

UCM'nin Beşir kararı da öyle..

Duyarlı aydınların gözünden kaçmıyor bu çifte standart.

Timeturk'ten Emine K. Arslaner'in verdiği bilgiye göre Alman yazar Jürgen Todenhöfer, Savcı Ocampo'ya bir mektup yazmış.

“Neden aynı hassasiyeti Irak savaşının suçluları hakkında da göstermiyorsunuz?” diye sormuş. Yalan dolanla mesnetlendirilen Irak savaşında yüzbinlerce insanın öldürüldüğünü hatırlatıyor Todenhöfer. Ve şöyle devam ediyor:

“Eski bir hakim olarak size, adalet konusundaki bu hassasiyetinizi niçin Irak savaşı sorumluları, yani Amerikan Başbakanı George W. Bush veya İngiltere'nin eski Başbakanı Tony Blair için de göstermediğinizi sorma hakkını kendimde buluyorum” demiş.

ABD'nin de, Sudan'ın da Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni tanımadığını, ancak sadece Sudan'ın yargılanmasının vahim bir çelişki olduğuna dikkat çeken Alman yazar bakın ne diyor:

“Uluslararası ceza mahkemesi, aldığı kararlar herkes için geçerli olan bir dünya mahkemesi mi yoksa sadece Avrupalı olmayana karşı işleyen bir Avrupa mahkemesi mi -yani zayıflara karşı güçlüden yana olan, bir nevi kudretlilerin mahkemesi mi- olmak istediği sorusunu kendisine sormalıdır.”

Todenhöfer'in son cümlesi ise şöyle:

“Genç bir müslüman bayan yakın bir tarihte bana şöyle bir soru sormuştu: Avrupalı bir Devlet Başkanının kaç yüz bin tane sivili öldürmeye hakkı vardır? İnsanlık onuru, adalet gibi evrensel değerlere sahip, vicdanlı bir insan olarak bu soruyu nasıl cevaplardınız? Siz sadece, George W. Bush ve Tony Blair'in niçin yargılanmadıkları sorusunu cevaplayabilirseniz, bilin ki tarafımdan şükranla anılacaksınız.”

Soru doğru, adres doğru. Ancak Savcı Ocampo'dan bir yanıt geleceği şüpheli.çünkü aynı Ocampo ABD'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni bir yargı makamı olarak kabul etmediği için Amerikan vatandaşlarının sorgulanmasına imkan bulunmadığını belirtmişti daha önce..

ömer El Beşir için o imkan hasıl oluyor ama!

Cemil Meriç'in “Bu ülke”sinde okumuştum..

“Kanun, Eski Yunan'dan beri büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçüklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı Avrupalı için.”

Hala öyle değil mi?

İnsanlık tarihi, kendi elleriyle yazdıkları ilkeleri başkaları sözkonusu olduğunda kendi elleriyle bozan devletleri de mahkemeleri de kaydediyor. Ancak hiç de iyi anılmıyorlar.

Meletos'u kim hatırlıyor?

Oysa Sokrat'ı çocuklar dahi bilir.

Affedersiniz, sayın Ocampo ne dediniz?

Duyamadım.





Darbecilerin babası İttihatçılar mı?

Bir yanlışlığı düzeltelim.. öteden beri askeri darbe geleneğinin İttihat ve Terakki'nin ürünü olduğu yazılıp çiziliyor. Sanki Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk askeri darbeyi İttihatçılar yapmış gibi. Tamam, yakın tarihimizde askeri darbe geleneğini anlamak için İttihat ve Terakki bir laboratuar. Cumhuriyeti kuran kadrolar İttihat ve Terakki'den geldiği için böyle bir ilişki kurulabilir, ama tek başına açıklayıcı değil. Gerçi işi bilenler “1908 Devrimi” ile 1913'teki Hükümet darbesini aynı tutmazlar. çünkü 1908 Devrimi, 1876'da ilan edilen ve kısa bir süre sonra iptal edilen anayasal meşrutiyeti yeniden getirmek için gerçekleştirildi. 1908 Devrimi'nde Enver Paşa da vardır, Mustafa Kemal de.. Elmalılı Hamdi Efendi de var, Said Nursi de.. Prens Sebahattin de var Ahmet Rıza da.. Yani herkes var. 1908 Devrimi hürriyetleri kaldırıp zorba bir rejim ihdas etmek için değil, hürriyet getirmek için gerçekleştirildi. 1908'in anlamı buydu. 1909'da II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesi İttihatçıların önemli bir hatasıdır. Abdülhamit bunu hak etmemişti çünkü.

Türkiye'nin demokrasi tarihini incelerken gideceğimiz dip nokta 1908 Devrimi'dir. 23 Temmuz 1908'de anayasanın ilanının bayram havasıyla karşılandığını not etmeliyiz. Bu bakımdan İttihat ve Terakki'yi toptan mahkum etmek yerine bu tarihi dönemeci hatasıyla sevabıyla değerlendirmek gerekiyor. İttihat ve Terakki'den önce en az sekiz on padişah tahttan indirildi, onlarca Sadrazam darbeler sonucunda görevlerinden uzaklaştırıldı.

Genç Osman'ı, III. Ahmet'i, III. Selim'i, Sultan Abdülaziz'i hatırlatmalıyım ilkin. Kemal Derviş'in büyük büyük dedesi reformist Sadrazam Halil Hamit Paşa 1785'de Cezayirli Hasan Paşa'nın tertiplediği hükümet darbesiyle azledildi. “Tanzimatın babası” olarak nitelendirilen Hamit Paşa'nın kellesi de gitti. İlgilenenler benim “Reformun Dervişleri” kitabıma göz atabilirler.

Dolayısıyla askeri darbe geleneğinin kökü İttihat ve Terakki'den çook öncesine gider. Madem konu İttihatçılardan, Abdülhamit'ten açıldı, Aykut Kansu'nun “1908 Devrimi”ni, M. Kemal öke'nin “Saraydaki Casus”unu ve Vladimir Jabotinsky'nin “Türkiye ve Savaş” kitabını birlikte okumayı öneririm. 1908 Devrimi'nin ve Birinci Dünya Savaşı'nın iç ve dış dinamiklerini anlamak bakımından yararlı olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi