Kapatma davası ve Anayasa Mahkemesi
Anayasa Mahkemesi kapatma davasını 28 Temmuz’da görüşecek. Görüşmelerin bir iki gün süreceğini sanıyorum. Kararın aynı gün açıklanması, mahkeme ile ilgili kamuoyundaki yargıları güçlendireceği için mecburen peşrev faslını uzun tutacaklardır.
Aslında mahkeme üyelerinin kafalarında davanın çoktan bittiğini düşünüyorum. Dava kamuoyunda etraflıca tartışıldı. Hukukçular iddianameyi en ince teferruatına kadar değerlendirdiler. Yargılama hukuk kurallarına göre yapılacaksa, davanın ret edilmesinden başka her karar, hukukun ihlali olur.
Ama eğer hukuk kisvesi altında ideolojik yargılama yapılacaksa, artık bir mahkemeden bahsedebilmek mümkün değil.
Türban kararında, 367 ucubesinde ideolojik yargılama yapıldı. Bu iki davanın penceresinden AKP davasına baktığımız zaman, mahkemeden adil bir yargılama beklemek mümkün gözükmüyor.
Olayı küresel güçlerin hesaplaşması, AB-ABD mücadelesi veya ulusalcılarla NATO’cuların savaşı olarak nitelemek de akla uygun değil. Bazı odaklar şiddetle dikkatimizi dışarı yöneltmek istiyor. Sanki AKP ile ilgili kararı AYM üyeleri değil, AB veya ABD verecek. Bu son derece kurnazca hazırlanmış bir hedef saptırma planıdır. Her şey ortada, kararı on bir üye verecek. Her ne düşünüyorsak bu on bir üyenin zihniyet dünyaları ile irtibatlandırarak düşünmek zorundayız.
Komplo teorilerinin soyut dünyalarına çok fazla inanmıyorum.
Elli yıldır bu ülkenin darbecilerinden, statükocularından dayak yiyip Amerika’ya küfrediyoruz.
Her şey gözümüzün önünde cereyan etmesine rağmen, gördüklerimizi yok sayıyoruz. Sonunda her defasında karlı çıkan darbeciler oluyor. An geliyor mahkemeleri siyasallaştıranlar, millet iradesini rafa kaldırarak her türlü melanete imza atanlar bile kendi yaptıklarından tereddüde düşüp biz mi yaptık, ABD’mi yaptı acaba diye düşünmeye başlıyor.
Onun için AKP’nin kapatılması ile ilgili tüm analizlerin hareket noktası, mahkeme üyelerinin zihniyet dünyalarının olması gerekir. Bu üyeler kimdir, kim tarafından hangi mülahazalarla mahkemeye atanmışlardır; Yargılamanın kaderi bu soruların cevabında yatıyor.
Ahmet Necdet Sezer, Cumhuriyet tarihinin en ideolojik cumhurbaşkanı olarak tarihte ki yerini almıştır. Devleti temsil eden bir makamda bulunmasına rağmen Türkiye’nin siyasi kompozisyonu ile bağdaşmayan son derece ideolojik kadrolaşmalara imza atmıştır. Milletin onun inançsızlığına gösterdiği tahammülün milyonda birini, O, milletin inançlarına göstermemiştir. Tüm atamalarında millet iktidarının önünü kesmeyi hedeflemiştir. Bu davada Yargıç Ahmet Necdet Sezer ne karar verirse, hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in seçtiği üyeler de aynı kararı verecektir. Taraflı bir Cumhurbaşkanının seçtiği üyelerden, tarafsız bir yargılama beklemiyorum.