Akite karşı negatif ayrımcılık neden yapılıyor!
İkinci çay bardağını yudumlarken telefonum çaldı. Kendi kendime bu dostlarım da tam kahvaltıda yakalıyor, yine çayım soğuyacak diye içimden geçirip telefona uzandım. Telefonu açmamla yelkenleri suya indirmem bir oldu. Zira arayan Üsküdardan bir dosttu. Yani Yalnız Adam. Telefonumda adı böyle kayıtlı, Yalnız Adam. Kendisi banka müdürlüğünden emekli, zarafet abidesi bir adam ve 20 yıllık da Akit okuyucusu. Nereli olduğunu bilmem, ama benim nezdimde bir İstanbul efendisi olarak kayıtlı. Arada bir arar ve dertleşiriz. Bir kere de kültürel bir etkinlikte tanışma ve sohbet imkânı bulmuştuk. Onun dışında sanki yıllardır birbirini tanıyan kadim iki dostuz. Telefondan yüreği yanmış bir adamın serzenişi geliyor:
- Fatih Bey, sabahları İstanbul radyosunu dinliyor musunuz?
- Hangisini diye soruverdim. Şu eskiden uzun dalgadan yayın yapan İstanbul Radyosu mu?
- Evet diye cevapladı muhatabım. Şaşırmıştım, zira FM bandından yayın yapan radyolar çıkınca uzun dalga, orta dalga ve kısa dalgadan yayın yapan radyoları unutmuştuk. Oysa onlar bizim uzun yıllar boyunca kahrımızı çekmişlerdi. O zamanlar özel radyolar yoktu ve biz ailece radyonun başına kenetlenir ve öğle üzeri 13 ve akşam 19 ana haber bültenini soluksuz dinlerdik. Arada bir yayın kaybolur, radyonun düğmesini sağa sola oynatarak tekrar dinlediğimiz istasyonu bulurduk. O zaman İstanbul ve Ankara radyolarımız vardı. Ve günlük gazetelerin bile Anadoluda pek çok ile ve ilçeye ikinci gün rötarlı olarak ulaşabildiği bir Türkiyede bu iki radyo halkı yönlendiren, bilgilendiren en önemli iki kaynaktı. Bu yüzden de her darbe teşebbüsünde İstanbul ve Ankara Radyoları tanklarla kuşatılır ve radyoevini ele geçiren iktidarı da ele geçirmiş sayılırdı. Bu yüzden olsa gerek 27 Mayıs 1960ta, sonra Talat Aydemir kalkışmasında 12 Mart 1970te, 12 Eylül 1980de hep radyoevleri darbecilerin ilk hedefi olmuştu. Ezcümle dostum Yalnız Adam da eskilerde kalmıştı ve uzun dalga İstanbul Radyosunun iyi bir dinleyicisi idi. Müşteki olduğu konu ise bizim açımızdan son derece önemli idi:
- Sabahları İstanbul Radyosunda günlük gazeteler okunuyor. Hakan Şahin adında bir spikerin tüm gazeteleri okuduğunu, ama Akit gazetesinin hiçbir gün okunmadığını üzülerek görüyoruz. Akit gazetesine yapılan bu negatif ayrımcılığın sebebi ne ola ki?
Doğrusu şaşırmıştım:
- Her gün mü okunmuyor, yoksa o gün gazeteyi bulamamış olabilirler mi?
Bu da benim olaya iyi niyet penceresinden bakmam için bir mazeretti. Cevap netti, Akit, İstanbul Radyosunda okunmuyordu. Biz bu tavra alışıktık, ama nerede...
Aydın Doğanın ve Çukurova Grubunun radyo ve televizyonlarında... Hele hele devletin radyosunda böyle bir ayrımcılığın makul bir izahı yoktu. Bu muamele olsa olsa 28 Şubat gibi aklın ve izanın rafa kaldırıldığı, Fatih ve Beyazıt camilerini bile bombalamayı göze alan cinnet halindeki bir kafanın uygulaması olabilirdi. O günlerde de zaten o kafa düğmeye basıp, gazetemiz kalaşnikofla taranıp ve iki panzer eşliğinde 400 polis tarafından her yer hallaç pamuğu gibi atılmamış mıydı? Ama bugün hâlâ bir yerlerde pusuya yatmış olan Akit düşmanları ona negatif ayrımcılık uygulamaya devam ediyorlardı.
Muhatabım samimi bir Akit okuyucusu olarak olaya bakıyor ve Akit üşürse, o adeta donuyordu. Onu çok iyi anlıyordum:
- Üzülme dedim, düzelir inşallah, görmüyor musun, bizim dörtte birimiz kadar satan Taraf gazetesi kamu kuruluşlarından bizden kat kat fazla ilan alıyor, orada da bize negatif ayrımcılık uygulanıyor, Cumhuriyet gazetesi hakeza öyle. Onlar da bizden fazla ilan alıyorlar, ne yapalım böyle işte.
Yalnız Adamla vedalaşırken ikimizin de yüreği burkuktu. Zira ikimizde sorduğumuz sorulara cevap alamamıştık.