Kuranı kese kâğıdına koymak
Cumhuriyetin neyin üzerine kurulduğunu bir kez daha gördük. Harf Devriminin ne menem bir şey olduğuna bir delil daha bulduk. Büyük kurtarıcıların Allahın Kitabını, Kuranı nasıl bir muameleye tâbî tuttuğuna yeniden şahid olduk. Aksiyon Dergisinin Kese kâğıdı yapılan Kuran araştırması üzerine kinimiz depreşti, kızdık, yapanlara lanet okuduk.
Haberi biliyorsunuz, ayrıntılara girmeyeceğim. Büyük kurtarıcılar, yurdu -güya-düşmandan kurtardıktan sonra kendilerini ülkenin ve toplumun sahibi görüp, sınırsız tasarruf yetkisi vermişler kendilerine. Hem de ne tasarruf!.. Dilediklerini diledikleri gibi yapabiliyorlar. Astıkları astık, kestikleri kestik! Milletin inanç ve kültür değerlerine dair ne varsa kısa sürede, geri döndürülemez biçimde imhaya kalkışmışlar. Öyle ki, milletin değer düzeyi paramparça olsun da tam anlamıyla dönüşsün diye en kutsal ve dokunulmaz değerleri bile alçaltmaya çalışmışlar.
İşte bu kapsamda yapılanlardan biri Harf Devrimi. Tabiî ki ortada bir devrim varsa, devireceği ve yerine ihdas edeceği bir şeyler olmalıydı, değil mi? Olmuş da nitekim. Kuranı devirmişler! Kuran sayfalarını da kese kâğıdı yapmışlar.
Bir tek Türk-Yunan savaşından ibaret bir savaşı Kurtuluş Savaşı adıyla yutturup, yurdu düşmanlardan -güya- kurtarmışlar ya, aslında tam da yurdun düşmanlarının istediğini yaparak Kurandan kurtulmanın gerekenleri neyse onları harfiyen icra etmişler. Bir milletin alfabesini kökünden silip süpürerek, koskoca ülkeyi bir gecede cahiller sürüsü haline getirmişler. Yeni bir alfabe ile yeni bir toplum üretmeye kalkışmışlar. Kuranın olmadığı, imanın inkârla ikame edildiği, Tevhidin şirke kurban edildiği, İslamın kul yapımı uyduruk sistemlere değiştirildiği yepyeni bir toplum...
Böyle bir toplumun kafasına ve gönlüne dilediklerini yazmışlar; bunda büyük bir başarı da elde et mişler. İslama göre biçimlenmiş, en azından esasında İslam olan bir inanış, düşünüş, yaşayış tarzı öylesine kıymetsizleştirilmiş ki, bunun bir numunesi olarak o hayat tarzının en önemli değeri olan Kitap, kese kâğıdı yapılmış.
Niye böyle yapılmış? Çünkü Cumhuriyeti kuran kadroların ana hedefi devletle birlikte toplumu da, bireyi de dönüştürüp bambaşka bir hale, ama asırlardır süregelen aslına ters düşecek bir hale büründürmek. Bunun için de öncelikle bütün kutsalları hedef almışlar; kutsalları imha etmeyi birincil görev bilmişler.
Bunlar tarihi hakikatler. Şimdi bu hakikatlere bakarak, Kuran sayfalarını kese kâğıdı yapan Cumhuriyet kadrolarına kızıyoruz. Fakat buna kızarken, bizzat kendimizin âdetâ Kuranı kese kâğıdına koyduğumuzun, güzel kılıflar içinde evlerimizin en müstesna yerlerinde bulundurduğumuzun, ama hükümlerinden haberdar olmayışımızın, hayatımızı ona göre yaşamayışımızın bundan ne farkı var, bunu sorgulamıyoruz.
Müslümanlar olarak başta itikad esasları olmak üzere tüm yaşantımıza Kuran değil de yerleşik kültürel ve moral değerler, eleştirdiğimiz Cumhuriyetin biçimlendirdiği ya da öyle biçimlenmeye iteklediği din algıları egemen. İbadetlerimizde, sosyal, siyasal, kültürel, mali-iktisadi, hukuki ve benzeri bütün alanlardaki ferdi, ailevi ve içtimai ölçekteki ameli yaşantımızda, hayatımıza egemen olan Kuran değil; tam da Kuranı kese kâğıdı yapanların kurguladıkları her neyse o, değil mi?
Peki, Kurana göre yaşamamak, bırakın yaşamayı, Kuranın mesajından haberdar bile olmamak, bir nevi Kuranı kese kâğıdına koymak gibi güzel kılıflar içinde tutmak ve içinde ne dediğine hiç bakmamak, Kuran sayfalarını kese kâğıdı yapma cürmünden daha mı hafif bir sapkınlık? Kuranın ölülere okunan, belirli günlerde manevi haz ve tatmin için tilavet edilen, ama mana ve mefhumu anlaşılmayan, hükümleri yaşanmayan bir kutsal olarak algılanması ve o haliyle kalması çok mu masum bir tutum?
Kuranı kaldırarak yerine getirilen rejimin yasal ve idari sistemi, mekanizması, hükümleri, hayat biçimi Kurana tercih edilmişse, artık o sisteme/rejime göre yaşamakta bir beis görülmüyorsa; bunların Kurana göre dönüştürülmesine dair çalışmalar gereken nitelikte ve ölçüde yapılmıyorsa, Kuranın hayattan uzaklaştırılması gibi büyük bir sapkınlığı Kuranı hayata hakim kılma gibi önemli bir ıslaha dönüştürme sorumluluğundan kaçılıyorsa, hatta bu sorumluluğun gereklerini yapmak Kurana bağlı olduğunu söyleyenler arasındaki kısır çekişmelere kurban ediliyor ve bu sebeple de Kuranı kese kâğıdı yapanların kurduğu rejim/sistem hükümranlığını sürdürüyorsa, müslümanların bu tutumunun affedilir bir yanı var mıdır?
Kuran hükümlerini yaşamayı ve yaşatması kenara itip Kuran mushafına sevgi ve saygı göstermek de Kuranı kese kâğıdı yapanların yerleştirdiği bir tutum değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.