Üniversite olayları
Göktürk uydusunun uzaya fırlatılışını izlemek üzere ODTÜye giden Başbakana dönük protesto gösterileri basında ve televizyonlarda tartışılmaya devam ederken, durduk yerde bir de buna Başbakanın konutuna yerleştirilen böcek hadisesi eklendi.
İlgili dinleme, izleme düzeneğini oraya kimin yerleştirdiğini bilemeyiz. Fakat Başbakanın konuyu önemsediği de ortada. Dolayısıyla evin alt katındaki çalışma ofisine yerleştirilen düzeneğin kimler tarafından monte edildiğinin tespiti gerekiyor. Onun için, özellikle Başbakana yakın duran bir çevrenin önemi, burada kendini bir kere daha hissettirmektedir diyelim ve konuyu burada noktalayalım.
Çünkü bizim üzerinde duracağımız husus bu değil öteki, daha doğrusu da gençlik meselesi. Fakat hadiseye hükümet ve muhalefetin farklı farklı açılardan baktığı da ortada. Biri güvenlik noktai nazarından bakarken, öbürü gösteri hakkı, demokratik tutum vs. noktasından yaklaşıyor. Aradaki uçurumun sanırım farkında olmalısınızdır.
Türk mühendisleri tarafından (TÜBİTAK) gerçekleştirilen büyük bir başarı, nasıl olur da protestoya dönüştürülür? Hadiseye böyle bakan kamuoyu, onun için vâki protestolara bir mânâ verememektedir. Protestoya katılanların böyle bir amacı bulunmasa bile, o grupları örgütleyen ve protestoya sevkeden merkezler için aynı şeyi düşünemeyiz. Nitekim Türkiyede bir zamanlar moda olan altın arama faaliyetlerine dönük ardı arkası gelmez gösterileri düşünün!.. Aynı şekilde bazı bölgeler için planlanmış baraj inşaatlarını hatırlayın!.. Nitekim bu tür protesto eylemlerinin masum olmadığı anlaşılmış değil midir? Çevrecilik, doğayı koruma, tarihî dokuya verilen zararı önleme adı altında, akla ve hayale gelmedik engelleme denemeleri de bu listeye eklenebilir. Dolayısıyla bir haylisi yabancı istihbarat kuruluşları tarafından organize edilen bu faaliyetler, masum birer çevrecilik hareketi ya da demokratik gösteri olarak değerlendirilemez. Öyle fakat, burada kalan bir fikir ve öngörü ile de iktifa edilemez. Onun için bu tür hadiseleri bir yandan güvenlik (polis) öbür yandan da istihbarat faaliyeti olarak, farklı farklı açılardan değerlendirmek gerekir.
Fakat bu nevi olaylar, gene de mevzi sayılırlar. Çünkü onlar kalabalık öğrenci yürüyüşlerine veya protestolarına dönüştürülebilir seviyede değildirler. Onun için olaylara daha sakin bakmak, aşırı tepki vermemek esastır diye düşünüyoruz. Ama güvenlik ve istihbarat olarak ise, üzerinde ne kadar durulsa yeridir diye düşünüyoruz.
Burada üzerinde durulması icabeden asıl husus ise şudur:
Öğrenci protestolarını, mübalâğa etmeye hazır bazı merkezlerin varlığı!.. Böyle bir gösteriyi merakla bekleyen, onu manşetlere ve televizyon programlarına taşımaya niyetli bir çevrenin hazır beklediği. İşte bu noktada bir kısım basının, hadiseye sûiniyetle yaklaştığından şüphe bulunmamaktadır. Haberlerde aynı hadiseyi dönüp dönüp tekrar verenler mi ararsınız, onu başı sonu gelmez açık oturumlarla sürdürenler mi? İşte asıl sorun, malûm öğrenci gösterilerinden ziyade burada yatmaktadır. Hatta o merkezler hadiseyi bu noktada sınırlamıyor, eski öğrenci liderleri gibi akla hayale gelmedik ölü hücrelere kadar, hemen her çevreyi harekete geçirmeyi deniyorlar.
Bunun amacı kuşkusuz bir yandan Başbakanın karizmasını sarsmak, öbür yandan da toplumsal sınıfları harekete geçirmeye dayalı yeni bir muhalefet stratejisini devreye sokmak arayışıdır. Nitekim bunun son bir denemesi Silivride sergilenmiş, Ergenekon davasına dönük kitlesel gösterilere vücut verilmiştir.
Fakat burada durmak ve düşünmek de gerekir. Bu tür gösterilere bel bağlayan bir muhalefet, buradan ne elde edebilir? Dolayısıyla bu nevi gösteriler üzerine büyük politikalar bina edilemez ve toplumun genelini ürkütüp korkutmaktan başka bir iş yapılmamış olur. Daha doğrusu da bu nevi muhalefetler, sonunda karşı tarafın lehine sonuçlar üretmekten öteye geçemezler.
Hal böyle olmakla beraber, vuku bulan gösteri ve protesto olayları ne Silivri ile, ne de ODTÜ ile sınırlı değildir. Dikkat edilirse, sonbahar aylarında üniversitelerin açılışına iştirak eden bakanların, yumurta atmak gibi protestolarla karşılaştığı da bir gerçektir. Öyleyse ODTÜdeki deneme tekil bir örnek olmayıp, diğer üniversitelerdeki olayların benzeridir. Hadiseye böyle bakarak, üniversitede bir problemin bulunduğu sonucuna ulaşmak gerekmez mi buradan?
Netice olarak şuraya varmak istiyorum: Üniversitelerdeki protesto eylemlerini, sırf bir güvenlik sorunu olarak algılamak yeterli olamaz. İkincisi de üniversite yönetimi meselesi!.. Bunların hepsi kabul. Fakat buradan daha ötede de düşünmek gerekiyor üniversiteyi.
Bizim kanaatimiz ihracat, kalkınma ve yatırım, dış politika ve güvenlik, konut yapımı veya karayolu yatırımları kadar olsun, gençliğin ve üniversitenin gündemimizde bulunmadığı hususudur. Biraz unutulmuş ve ihmal edilmiş gibi bir durumu var üniversitenin. İşte bu tür ihmaller arasında, üniversiteye içinden nüfuza çalışan mihrakların varlığı dikkati çekmektedir. Öyleyse üniversiteye yeni ortak heyecanlar gerekmektedir diyebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.