Müslüman mahallesinde salyangoz satanlar!
habervaktim.com’daki yazı serüvenim 1 yılı geride bırakmış. Bu arada en dikkatli okuyucularımın arasında CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu görmekten de son derece mutluyum. Adam benim turnusol kâğıdım gibi, bakıyorum beni mahkemeye vermiş, anlıyorum ki doğru yoldayım. Zat-ı muhteremin avukatının sürekli kapsama alanındayım. İlle zılgıtı yediğimizde sayın avukat diyordu ki:
- Ey Fatih Uğurlu, sen kötü bir adamsın, müfterisin. CHP’ye iftira ediyorsun... Yazdığın yazıda “Dersim katliamını CHP yaptı” diyorsun. Oysa Dersim katliamını CHP değil, devlet yaptı!
Bendeniz bu açıklamayı iyiye yormuş ve karşı özür yazısı yayınlamıştım. Zira bu açıklamada en azından Dersim’de yapılanların bir katliam olduğunu kabul vardı. Ezcümle dedim ki “Doğrudur, ben kötü bir adamım, CHP’ye iftira ettim, aslında Dersim katliamını CHP değil, AK PARTİ yaptı. Ezanı Türkçe okutan da, camileri bar-pavyon, ahır yapan, kelepir fiyata satan da AK PARTİ idi” diyerek davaya son noktayı koydum.
Ardından CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na hitaben yazdığım “Ya ol, ya öl” başlıklı yazıma yine bir dava geldi. Hem ceza, hem tazminat davası! Ceza davası savcının yazıda suç unsuru görmemesi ve eleştiri kapsamında değerlendirmesi ile düştü. 10.000 liralık tazminat davası devam ediyor. Doğrusunu isterseniz Kılıçdaroğlu, yazarlar için biçilmiş kaftan. Enden de elbise çıkıyor, boydan da. Bir de yiğit tarafı var, halkın oyları ile seçilmiş iktidara kumpas kuran Ergenekon terör örgütünün üyesi olmak, avukatlığını yapmak için adresini bile arıyor. Ardından kükrüyor:
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz.”
SSK’yı batırıyor, zararını kambur olarak milletin sırtına yüklüyor ve coşuyor:
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz!”
Üniversiteyi kan gölüne çevirenlerin hamiliğine soyunup bağırıyor:
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz!”
Aslında doğru da yapıyor. Zira şu anda aldığı azbuçuk oyu milleti Mustafa Kemal’le korkutarak alıyor:
- Bana oy vermezseniz, Kemalizm elden gider!
Bir sürü insan bu kadar başarısız bir liderin ardından bu korku ile gidiyor, yani Mustafa Kemal, bir anlamda onun ekmek teknesi... Efendim sadece Kılıçdaroğlu mu bizi hedef tahtasına koyan? Herhalde cumhuriyet tarihinde bulmacadan dolayı mahkemeye verilen ilk insanım. Zamanın Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ve kuvvet komutanlarını koyup şifrede şu sözü kullanmıştım: “Siz kral değilsiniz.” Malum medyadan yaylım ateşine tutuldum.
Haber birinci sayfalarda “Tuhaf bir bulmaca” başlığı ile yer aldı. Ardından Şener Eruygur tarafından bir başka bulmacadan mahkemeye verildim. Sonuç iki davadan da beraat! Mahkeme birilerinin kral olmadığını tescillemişti. Ben bu bir yılı aşkın süredir içinde fincancı katırlarını ürküten yazılara devam ediyorum.Elim erdiği, gözüm yettiği müddetçe de devam edeceğim.
Tam da bu sırada karşımdaki televizyon ekranında Murat Belge’yi görüverdim. Onu her zaman ilgi ile takip ederim. Bugün TV’de Erkam Tufan’ın konuğu idi. Birden programa kilitlendim. Zira iki hafta önce Akit gazetesi Genel Yayın Koordinatörü Hasan Karakaya’yı konuk olarak ağırlamıştı. Hem de ne ağırlayış. Karşısında sanki bir düşman vardı ve onu köşeye sıkıştırmak için sanki kanının son damlasına kadar yükleniyordu. Sorduğu sorulara Karakaya’nın doyurucu cevaplar vereceğini anlayınca alelacele başka soruya geçiyor ve mutlaka onu kapana kıstırmak için çabalıyordu. Programı seyredenlerin bu garabeti anlamaması mümkün değildi ve bu ön bilgi ile Murat Belge’nin konuk olduğu programı adeta nefessiz izledim. Karakaya karşısında tufan olan bu zat gitmiş, yerine sütliman, Belge ile can-ciğer kuzu sarması bir adam gelivermişti. Erkam Bey, Taraf’ın Ahmet Altan ve arkadaşlarının yönetiminden çıkmasından da üzgündü. Türkiye’de Marksistler arasında saygın bir yeri olan Murat Belge’nin aynı ekiple Taraf gazetesini bırakmasına hayıflanıyordu.
Demokrat Parti Milletvekili ünlü yazar Burhan Belge’nin oğlu ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun yeğeni Murat Belge, Karakaya’nın önüne konulan takozlardan ve tuzak sorulardan nasibini almadan normal bir şekilde programı bitirdi.
Doğrusu ben Karakaya’ya neden bu düşmanlık diye düşünmekten kendimi alamadım. Sebep, Akit’te yazdığı domdom kurşunu gibi yazılar mı idi acaba? Program bitince bir iki kanala daha zap yaptım. Kanal D’nin tele-alışveriş kanalına takıldım birden. D harfinin üzerinde bir de Noel Baba şapkası oturtulmuştu. Ve evlere Noel Baba ve çam ağacı anonsuyla irkildim. Hem de taaa kapınıza kadar Noel Baba şapkası gelecek ve sadece 5 TL ödeyecektiniz. Yani ticari bir paye de yoktu, Noel Baba’ya hizmet için yapılıyordu her şey. Sonra günlük gazetelere baktım. Ooooh, kahir ekseriyetinde Noel Baba ilanları ve muhabbeti önsaflarda idi. İçki ilanları ise neredeyse her sayfada rakı, şarap, viski, votka, likör... Hatta biraya sıra bile gelmemişti. Bu iğrençliklere yandaş medya da dahildi. Sabah gazetesi bile Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya gönüllü olarak saf tutmuştu. Bu moralle Akit gazetesi yayın kuruluna girmek üzere evden çıktım. Bir yandan Müslüman mahallesinde salyangoz satanları düşünüyor, diğer yandan da Üstad Necip Fazıl’ın çok sevdiğim şu mısralarını mırıldanıyordum:
“Ey düşmanım, sen benim,
İfadem ve hızımsın,
Gündüz geceye muhtaç,
Bana da sen lazımsın!”