Nesl-i Necip
Nicedir üstadNecip Fazıl Kısakürek’le ilgili yazma niyetindeydim. Hiçbir kitle iletişim aracıyla iletişemediğim bir haftanın ardından dün “neler oluyor?” diye şöyle bir göz atma fırsatı bulduğum medya âleminde tam bir Necip Fazıl fırtınası esmekte olduğunu görünce neler kaçırdığıma üzüldüm veartık “meşhur Bab-ı Ali’de daha fazla tozmaya” karar verdim.
Malumunuz, Star gazetesi, uzunca bir zamandırbir devrin hafızası niteliğinde olan müthiş bir kültür hazinesini, Büyük Doğu dergilerini tekrar gün yüzüne çıkararak “asrın idraki”ne ve bugünün nesillerine tıpkıbasım olarak sunuyor. Bu imkân,üstadı, yıllardırsürüp giden kısır tartışmalar ya da başkalarının yazdığı eserler üzerinden tanı(yan)maya çalışan yeni nesillere üstadı bizzat kendisinden öğrenme fırsatı sunmuş oldu.
Yıllardır süregelen tartışmalara baktığımızda Necip Fazıl’ın da tıpkı kadim diğer tartışmalarda olduğu gibi toplumdaki kamplaşmalar bağlamında ele alındığınave tartışmaların hep aynı noktalarda düğümlendiğine şahit oluyoruz. Oysa ona ilişkin tartışmaların, onun yaşadığı, çilesi ve mücadelesiyle hayat verdiği devrin, hem milyonlarca belgenin vagonlarla hurda kâğıt yolculuğuna çıktığı devirlerin sonrasına denk gelmesi, hem de kendisini bizzat tanıyan, konuşmalarını dinleyerek kendisinden ilham alan ve çilesine ortak olan kimselerin bazılarının hala hayatta olması münasebetiyle diğer tartışmalardan farklı olması gerekirdi. Üstelik üstad, bugün artık yeniden hayat bulan Büyük Doğu’suyla da karşımızda durmaktadır. Tüm bunlara rağmen bir kesim yıllardır, “Aman yeni nesiller de Necip Fazıl’ı tanıyıp başımıza dert açmasın!” mantığıyla hep aynı iki-üç noktayı ısıtıp ısıtıpyeni bir şeymiş gibi önümüze sürerken, diğer bir kesim de sanki kişisel hatalardan münezzehmişçesine üstadı yüceltme gayreti içerisine giriyor. Geçmiş yıllarda üstad Necip Fazıl ve Osman Yüksel Serdengeçti ile birlikte geçirdiği günleri eğlenceli bir üslupla aktaran bir yazar, üstadı karikatürize ederek basitleştirdiği yönünde eleştiriler aldığını anlatmıştı. Oysa üstadın hatalarıyla sevaplarıyla bir insan olması, ne onun ne çilesinin ve ne de davasının büyüklüğüne bir halel getirir. Oysa üstad tam da bu sebeple bir dönem “gökyüzünden habersiz uçurtma uçurması” ve ardından“Mukaddes emanetin dönmez davacısı” olması sebebiyle değerli ve büyüktür.Bu bakış açısının, aynı zamandaNecip Fazıl’ın, devrin karanlıkları içinde “sağına ve soluna bakmadan” cesurca ortaya koyduğu ve bugünlerin temelini attığı milli tepkiden rahatsız olanların, onu gelecek nesiller nezdindehep karalamaya ve mahkûm etmeye kalkışmasını göz ardı etmemizi gerektirmeyeceği de gayet açıktır.
Üstadla ilgili ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülen üç-beş nokta var demiştim. Artık ancak Karanlık bir gazetenin ücra bir köşesinde kendisine yer bulabilen bir yazarın geçtiğimiz Haziran ayında karaladığı yazısında dillendirdiği vebugünlerde de yeniden gündeme getirilen İnce “hayranlık” iftirasına en güzel cevabı,Büyük Doğu’nun bu hafta dağıtılan sayısı, hem de kapaktan veriyor:
“Tanzimat’tan beri gelen milli kahramanlar!!!
Harimi ismetimize giren kurt”
Diğer cevaplar için de 31 Ekim 1947 ve de 22 Aralık 1950 tarihli Büyük Doğu nüshalarına bakmak yeterli.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.