Öldürmek denendi; görüşmek denenmeli!
-Lütfü Bey; bu haftaki sohbetimize devlet ile PKK’nın başı Abdullah Öcalan arasında başlayan görüşmelerle ilgili gelişmeler hakkındaki değerlendirmelerinizi alarak başlayalım mı?
-Ülkede akan kanın durması için devlet ile PKK lideri Abdullah Öcalan arasında başlayan görüşmelere CHP de tam destek verdi. Böylelikle Meclis’te milletin yüzde 83’ünü temsil eden AKP, CHP, BDP, “Kürt sorunu” denilen sorunun devletin PKK liderliğiyle görüşe görüşe çözülmesi yönteminde birleşti. Ve ilk kez şehit aileleri de bu sorunun görüşe görüşe çözülmesi yöntemini destekledi. Malumunuz başlangıçta devlet bu sorunu konuşa konuşa değil savaşa savaşa çözme yöntemini benimsemişti. Ancak 30 yıldır süren savaşa, bu savaşta ölen 50 bin insana ve bu savaş için harcanan yüzlerce milyar dolara rağmen bu sorun çözülemedi. Zaten devlet bu sorunu savaşa savaşa yöntemiyle çözemediği için bugün konuşa konuşa çözme yöntemi gündeme geldi. Gerçi Meclis’te milletin yüzde 13’lük kesimini temsil eden MHP, devletin Abdullah Öcalan’la görüşmesine şiddetle karşı çıkıyor. Ancak MHP yöneticileri şunu unutuyor. Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesi için, o dönemde MHP’nin içinde bulunduğu hükümet de ABD’yle bir görüşme gerçekleştirmişti. ABD’nin, “Abdullah Öcalan’ı asmayıp beslemeniz şartıyla size teslim ederiz” türündeki şartları MHP’nin içinde bulunduğu hükümetçe kabul edilmişti. O zaman MHP yöneticileri, “Biz Abdullah Öcalan hakkında hiçbir görüşmeyi, şartı kabul etmeyiz” dememişti. MHP gibi devletin Abdullah Öcalan’la görüşmesine Doğu Perinçek’in lideri olduğu İşçi Partisi de karşı çıkıyor. İşçi Partisi, devletin Abdullah Öcalan’la görüşmesine onay veren AKP kadar CHP’yi de kıyasıya eleştiriyor. Buna karşılık AKP ile CHP sözcüleri de “Doğu Perinçek PKK kampına kadar gidip Abdullah Öcalan ile görüştüğünü, hatta ona çiçek verdiğini unutmasın” diyor. Bu konudaki karşılıklı suçlamaları bir kenara bırakırsak, sonuçta ortaya şu tablo çıkıyor. 30 yıl sonra da olsa “devlet öldürsün, sorun çözülsün” fikrinden, “devlet görüşsün, sorun çözülsün” fikrine gelindi! Öldürmek yöntemi denendi; artık görüşmek yöntemi denenmeli! Türk ve Kürt tarafındaki öldürmek, savaşmak yanlıları, önceki gün Paris’teki gibi provoke etme, sabote etme çabalarına girişecek olsalar da görüşmek yönteminden vazgeçilmemeli.
YÜZ DARBECİ GENERAL BİR DEVRİMCİ GENÇ ETMEDİ!
-Birkaç gün önce mahkemece gerekçeli kararı açıklanan Balyoz davası ile sürmekte olan Ergenekon davasına ve 28 Şubat soruşturmasına bakıldığında görülüyor ki, darbecilikle suçlanan generaller, subaylar birbirlerini suçluyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
-Generallerin, subayların birbirlerini suçlama yarışı öyle bir hale geldi ki, örneğin 28 Şubat darbe soruşturmasında dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı için savcılığa “Ben hapisteysem o da hapiste olmalı” diyerek suç duyurusu yaptı. Buna karşı İsmail Hakkı Karadayı da Çevik Bir gibi generalleri, kendisinden habersiz olarak cunta kurmak, tankları yürütmekle suçladı. Yine mesela Balyoz darbe davasında da dönemin komutanları birbirlerini suçladı. Dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’a göre, darbeye teşebbüs planı olarak adlandırılan plan semineri Kara Kuvvetleri Komutanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı’nın bilgisi dahilinde yapılmıştı. Ancak Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, “Çetin Doğan komutasındaki 1. Ordu’nun düzenlediği plan semineri, emirlerimize karşı gelinerek gerçekleştirildi” diyerek Çetin Doğan’ı suçlamıştı. Aynı suçlamayı dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök de yapmıştı. Ergenekon davasında da mahkemece serbest bırakılan bazı subaylar, “Yüce mahkeme benim suçsuzluğumu anladığı için serbest bıraktı” türünde açıklamalar yapmışlardı. Bu da “serbest bırakılmayan subaylar suçlu oldukları için hapisteler; suçsuz olsalardı onlar da serbest bırakılırlardı” anlamına geliyor. Subayların, generallerin birbirlerini suçlamaları aklımıza 12 Mart, 12 Eylül gibi darbe dönemlerinde hapse atılan devrimci gençleri getiriyor. O gençler ki ağır işkence gördükleri halde bile arkadaşlarını suçlamamışlar, ele vermemişlerdi. O gençler ki mevcut düzeni devrim yaparak yıkmak istedikleri için idama mahkum edildiklerinde bile devrimci bir tutum sergilemişlerdi. Hatta ayaklarının altındaki idam sehpasını bile kendileri devirerek ölüme gitmişlerdi. O devrimci gençlerdeki yürekliliği, şimdi darbeci olmakla suçlanan yüzlerce subayın, generalin hiçbiri gösteremedi. “Darbeci” denilen yüzlerce subay, general bir devrimci genç etmedi!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.