Türkiye’nin Afrika açılımında Fransa bağlantısı
İngilizlerin Independent Gazetesi, Başbakan Erdoğan’ın 300 işadamı ile birlikte üç Afrika ülkesine yaptığı ziyareti “cinlik” olarak yorumladı. Gazete, kendi tabiriyle “Türkiye’nin cin gibi Başbakanı”nın Gabon, Nijer ve Senegal’i kapsayan Afrika ziyaretini, “Türkiye’nin son yıllarda nasıl küresel oyuncu haline geldiği”ne örnek gösteriyor.
Türkiye’nin bugün Afrika’daki varlığı ticaret, yardım organizasyonları ve büyükelçilik sayısının 34’e çıkarılmasından ibaret. Cemaat okullarının daha derinden, köklü ve uzun vadede asıl sonucu alacak niteliği de olmasa, Türkiye için Afrika’nın, ticaret hacmine katkı sağlayacak “Pazar”dan öte bir anlamı yok, aslında.
Türkiye’nin Afrika açılımının bir halkasını oluşturan yeni ziyaretle paralel zamanda Fransa da Afrika’ya, zengin kaynaklara sahip Mali’ye bir ziyarette bulundu. Ancak bir farkla... Fransa’nın ordusuyla, silahıyla yaptığı ziyaret, Mali’yi işgal içindi.
Afrika’nın büyük bölümü Fransa’nın doğrudan ya da dolaylı kontrolü altında. Mesela Kuzey Afrika’nın dev ülkesi Cezayir, hemen yanındaki Fas, içerideki Moritanya Fransa’nın dolaylı güdümünde. Öyle ki, bu ülkelerde Fransa’ya rağmen bir gelişme çok zor. Tunus da öyleydi, ama Yasemin Devrimi’nden sonra durum azıcık değişti. Bu dört devletin toplam alanı 4 milyon kilometrekarenin üzerinde. Yani Fransa’nın 7,5 katı büyüklüğünde.
Afrika’da Fransa’nın doğrudan kontrolü altında ülkeler de var. Bunların sayısı öyle 3-5 değil; irili-ufaklı 20 ülke, Fransa’nın doğrudan kontrolü veya yönetimi altında. Bunların resmi dilleri bile Fransızca. Zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip bu ülkeler; Benin, Çad, Burkina-Faso, Brundi, Cibuti, Fildişi Kıyısı, Gabon, Gine, Kamerun, Komorolar, Kongo, Madagaskar, Mali, Nijer, Reunion, Orta Afrika Cumhuriyeti, Togo, Ruanda, Senegal ve Zaire. Fransa’nın güdümünde olduklarından dolayı “Frankon ülkeler” denilen bu ülkelerin toplam alanı 9,5 milyon kilametrekareyi aşıyor. Fransa’nın 18 katı!
Şimdi, toplamda 25 Fransa büyüklüğündeki bu dev coğrafyayı ve düşük maliyetli müthiş işgücü potansiyelini düşünün. Sanayisi, teknolojisi vb. olmayan bu ülkelerin zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını küçücük Fransa kontrol edip kullanıyor. Bu bölgede yaşayan 250 milyonun üzerindeki nüfus, Fransa’nın ürettiği mamüllerin doğrudan tüketicisi. Yani Fransa için dev bir hammadde kaynağı ve mamül madde pazarı sözkonusu.
Fransa’nın çok çok önceleri yaptığı Afrika açılımında hanesine yazdığı bu devasa güce karşın, Türkiye’nin yaptığı, son 10 yılda 19 yeni diplomatik misyon kurulması ve Afrika ile ticaret hacminin birkaç misli artırılmasından ibaret. Genel durum böyle.
Şimdi bu son ziyaretin yapıldığı ülkelere bakalım: Nijer, Gabon ve Senegal. Üçü de Fransa’nın doğrudan kontrolü altında. Fransız ırkıyla uzaktan yakından bir alakaları olmayan üç ülkenin de resmi dili Fransızca.
Şimdi Türkiye bu üç ülkeye gidiyor ve oradan “iş” kapmaya çalışıyor. Kapmasına kapabilir de bu, Fransa’dan arta kalan, Fransa’nın müsaade ettiği kadar olur ancak. Ana kaynakları Fransa elinde bulundurur, Türk işadamları ancak “taşeron firma” olarak, Fransız sermayesinin riskli bulduğu alanlarda, Fransız sermayesine yardımcı faaliyetlerde bulunabilir. Çünkü bu üç ülkenin Fransa’ya rağmen bir hamle yapmaları da, bir ekonomik gelişme göstermeleri de mümkün değil.
Eğer gösterirlerse ne olur? Fransa derhal müdahale eder.
Nitekim Gabon’da, 1961’de yönetimi ele geçiren Leon M’Ba’nın 1964’te iktidarı tehlikeye girdiğinde, Fransa onun iktidarda kalabilmesini sağlamak için müdahale etmişti. Bugün de, Mali’de İslamcıların ülkeyi ele geçirme noktasına gelmesi üzerine Fransa, tam da Türkiye’nin yeni Afrika açılımını turladığı zamana denk getirerek, İslamcıların elinde bulunan Mali’nin kuzeyine askeri müdahalede bulundu. Böylece Türkiye’ye, o bölgede “patronun kim olduğu”nu göstermiş oldu.
Nüfusunun yüzde 60’a yakını müslüman olan Kara Afrika’nın asıl patronu Fransa’dır ve Fransa, Mali’de İslami bir yönetim kurularak zengin uranyum ve altın madenlerinin elinden alınmasına izin vermemek için her şeyi yapacaktır. Nitekim işgale başladı bile. Zaten Fransa’yı asıl ilgilendiren, “yeraltı kaynakları”dır. Zengin uranyum yataklarına sahip Mali, aynı zamanda Afrika’nın en büyük üçüncü altın üreticisi. Ancak altını Fransa aldığından, aynı Mali, dünyanın en fakir beşinci ülkesi.
Eğer İslamcılar Mali’yi Fransız sömürgesinden kurtarırlarsa, hem ekonomisi güçlenecek, hem de bu bağımsızlık, Fransa’nın diğer Afrika sömürgelerine örneklik teşkil edecek. Fransa buna gözyummak istemiyor.
İşte Türkiye ile Fransa’nın “en yeni Afrika açılımları” geliyor, “Fransız onayı”nda kesişiyor. Fransa asıl patron olarak musluğun başında durmaya devam ederken, Türkiye, Fransa’nın ilgili ülkelere ölmeyecek kadar verdiklerinin, o ülkelerde nasıl işleneceğine dair teşeronluk faaliyetlerinden pay kapmaya çalışıyor.
Eğer Fransa izin verirse!..
Ancak Fransa, bunu ne derece izin vereceğini, tam da İmralı sürecini baltalayacak şekilde, Paris’te 3 PKK’nın öldürülmesi tezgahıyla göstermiş oldu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.